Birleşmiş Milletler, 2. Dünya Savaşı sonrasında barışın teminatı olarak kurulmuş ve dünyadaki devletlerin kendine yer bulduğu uluslararası bir kuruluştur. 193 ülkenin temsil edildiği devasa bir örgüttür.
Birleşmiş Milletler (BM), diğer adıyla Birleşmiş Milletler Örgütü, sadece barış ve insani yardım için çalışan bir kuruluşun ötesinde birçok alanda faaliyetleri olan uluslararası bir platformdur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 51 ülkenin katılımı ile kurulan örgüt, günümüzde neredeyse dünyadaki bütün ülkelerin yer aldığı devasa bir kuruluş haline gelmiştir. Türkiye, dünyanın en büyük uluslararası kuruluşu olan BM’nin kurucu üyelerinden biridir.
BM’nin Güvenlik Konseyinin 5 daimi ve 10 geçici üye ülkesi vardır. Daimi üyeler: ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa’dır. Bu devletler öncülüğünde kurulan örgüt yine bu devletlerin politikaları ekseninde hareket etmek zorunda kalmıştır. Çünkü 5 daimi üyenin veto ettiği bir şey hiçbir şekilde hayata geçmemiştir. Hukuka aykırı olsa da!
BM; dünya barışını, güvenliğini, sosyal ilerlemeyi, yaşam standartlarını yükseltmeyi, insan haklarını desteklemeyi ve dostane ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan bir kuruluştur. Savaşları ve barışa dönük tehditleri önlemek, ülkeler arasında dostane ilişkiler kurmak ve uluslararası ekonomik ve sosyal işbirliğini sağlamak temel amaçlarıdır. “Adalet, güvenlik, ekonomik kalkınma, sosyal eşitlik” haklarını tüm ülkelere eşit oranda sağlamak, temel amacıdır.
Tabi bu temel amaçlar sadece kağıt üzerinde kalmış hayata geçirilememiştir. Özellikle hukuksuzlukların ve savaş ortamının müsebbibi olan 5 daimi üyelerse BM işlerliğini ve yaptırım gücünü kaybetmiştir. Barış bu durumda sadece 5 üyenin çıkarlarına hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır.
Günümüze baktığımızda barış kavramının da değiştiğini görmekteyiz. Tek kutuplu dünyada barış Paxamerican yani Amerikan barışı haline dönüşmüştür. Peki bu ne ifade eder?
Paxamerican, Amerika devletinin çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve bu doğrultuda sömürüye, haksızlığa ve hukuksuzluğa boyun eğmek, ses çıkarmamak. Kısacası Amerika’nın mafyalığına biat etmek! Trump ile birlikte bu iyice aşikar oldu.
Trump bugün açıkça BM’ye seni tanımam ve sen benim kararlarıma uyacaksın direktifi veriyor. Dün BM Güvenlik Konseyinde Kudüs ile ilgili eski kararlarla çelişen bir karar alınması bunun apaçık göstergesiydi. Doğu Kudüs Filistin’e ait olmasına rağmen ve Filistin’in başkenti ilan edilebilecekken Güvenlik Konseyinde 14 ülke evet derken sadece ABD’nin veto etmesi sonucu karar konseyden geçmedi. Bu da BM ve Uluslararası hukukun geçerliliğinin ve yaptırımın artık gittikçe çökme noktasına geldiğini anlatıyor.
Kudüs’te ve Filistin’de daha da öte Müslüman coğrafyasından bu kadar terör estirilirken bunun baş sorumlusu İsrail iken ve terör örgütlerinin patronu ABD iken BM ne karar alırsa alsın uygulamada bir türlü etkin olamadı. Barış sağlanamadı.
Daha öncesinde ABD’nin Afganistan, Irak, Vietnam müdahalelerinde de aynı durum söz konusuydu. ABD her türlü zalimliği, caniliği yaptı ama bir türlü yaptırıma tabi olmadı. Öyleyse BM ne işe yarıyor?
Dün ABD Güvenlik Konseyinde yalnız bırakıldığı için tehditler savurması ise BM’nin nasıl bir hale dönüştüğünün göstergesi aslında. ABD aleni bir şekilde tüm ülkelere ben patronum ve bana tabi olacaksınız diyerek masaya yumruğunu vurma peşinde!
O yumruk masaya vurulursa uluslararası barış diye bir şey kalmayacağı açık.. Haliyle BM’nin de MC(Milletler Cemiyeti) ile aynı sonu paylaşacak gibi duruyor. Bu da savaş kapıda sinyallerini yakıyor. ABD tüm dünyaya karşıyım diyerek tüm ülkelere resti çekiyor.
Buna karşı sessiz kalmak patronluğu kabul etmek demektir ki bu da ileride tüm devletlerin özgürlüğü ve bağımsızlığı tehlike altında olacağı anlamına gelir. Haliyle Trump içerideki mücadelesini dışa yansıtarak tüm dünyayı karıştırma ve böylelikle başarılı olursa meşruiyetini sağlama peşinde. Öyleyse bu hamle aslında ABD’nin ya sonunu hazırlayacak ya da gücünü arttıracak. Gücünü arttırması demek dünyada çekilmez bir baskı ve kaos demektir.
Buna karşı tüm devletler bir araya gelerek karşı koyması lazım. ABD’nin kimseyle işbirliğine oturacak durumu yok. Tek düşündükleri kendi çıkarları öyleyse devletler de kendi daha doğru ifadeyle halklarının çıkarlarını düşünmeli ki bu da ABD’nin egemenliğinin yıkılması ve çok kutuplu dünyaya merhaba demek oluyor.
ABD yapay düşmanlar oluşturarak alttan alta hükümranlığını ilan ederken bu oyuna düşen devletler kendi kendini bitirecektir. Haliyle ABD’nin BM’de İran’ı düşman ilan etmesi, daha öncesinde Katar’a karşı Müslüman devletleri karıştırması oyununun bir parçasıdır. 14’e 1 kalarak köşeye sıkışmasını dikkati farklı yönlere çekerek kapatma niyetindedir.
Devletler uyanık olmalı ve el ele vererek başta Kudüs konusunda ABD’yi yenmeli ve daha sonra ABD’nin yayılmacı politikalarına karşı birlikte durarak buna engel olalılar. Bunun için savaş isteniyorsa bunca devleti karşısına alacak kadar cesareti ve gücü varsa ABD’nin buyursun meydana.. Buyursun ki sinsice değil adam gibi kozlar paylaşılsın.
Unutulmasın ki ABD’nin bu baş kaldırması sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa ve Hıristiyanlara da karşıdır. Gereken neyse bir an evvel yapılmalıdır.