Bir meydanda yürüyorum kimsesiz…
Elimi tutan yok…
Sahi beni seven de yok…
Yapayanlız bir diyarda sadece ben yürüyorum…
Kimse yok…
Uzunca bir sahil uzanıyor önümde…
Sahilin ötesi pür ü pâk bir orman…
Bıraktım kendimi sahile adım adım yürüyorum…
Ne diye, dahi nereye bilmiyorum…
Ben sadece gidiyorum…
Yalnız ama dimdik… Yeşilliğe doğru yürüyorum…
Aniden kararıyor gökyüzü içim ürperiyor…
Kendi ışığımı arıyorum…
Lakin yok…
Sarılacak bir el arıyorum o da yok…
Ben sadece yürüyorum…
Aradığım aydınlığa doğru durmadan koşuyorum…
Bu yalnızlık artık canımı acıtıyor…
Birilerini bulmalıyım…
Ya sahil de ya da sahilin peşi sıra uzanan yeşilliğin içinde…
Yürüyorum…
Her taraf pür ü pâk yeşil…
Yeşil içinde bir mekan…
Sanki beni çağırıyor…
İsmini bilmiyorum, içeride kimler var göremiyorum ancak içimde hissettiğim bir şey var ki o mekana doğru çağrılıyorum…
Yürümek en başından beri hiç bu kadar heyecanlı olmamıştı…
Yıllardır süren yalnızlığım sanki bu mekan ile son bulacaktı…
Vardım kapısına ve çaldım kapısını…
İçeriden bir ses “hoşgeldin” diyerek buyur ediyor.
Kim olduğumu, ne istediğimi bile sormadan beni içeri alıyor…
Bir devran, bir sinerji başlıyor ayak parmaklarımdan başıma kadar…
Kalbim hızlı hızlı çarpıyor…
Tanış oluyorum herkesle…
Sanki her biriyle ezelden aşinayız birbirimize…
Herkes ne kadar çok seviyor…
Nasıl da o sevgiyi hissediyor…
Yâ Rabbim ne büyük bir meydan…
Ne büyük bir hasret…
Acaba ben kaybolmuş muydum?
Yok yok öyle olsa bileceğim…
Ama bu mekan…
Bu insanlar…
Sanki bir yerden tanıyoruz birbirimizi…
Ân’sızın kapatıyorum gözlerimi ve açıyorum aniden…
Yok…
Hani nerede insanlar?
Nerede o güzelim mekan?
Bir serap mıydı?
Kim bilir…
Ardımda bırakıyorum ân’lık hatıraları…
Kalkıyorum hemen ayağa hiç bitmeyen yoluma devam etmeye…
Yine o mekândayım…
Herkes burada…
Sanki hiç gitmemişim gibi…
Bense ân’lık geçişlerle bir oradayım bir burada…
Bazen de bomboş bir çöplüğün içinde…
Korkuyorum yalnızlıktan, kendi karanlığımda boğulmaktan…
Allah’ım…
Kaybolan ben miyim?
Bir oradayım bir burada…
Sahi kaybolan ben olabilir miyim?
Gerçek nedir ki?
Hangisi gerçek?
Veyahut neresi?
Bir düşüneyim, biraz düşüneyim…
Kaybolan acaba ben miyim?