Büyükşehirlerin hengâmesinden Anadolu’yu hep ihmal ederiz. Her alanda olduğu gibi kültür alanında da yatırımlarımızı Anadolu için en sona bırakırız. Oysa yüzyıllardır bu toprakları besleyen Anadolu’dur. Şurada çok değil kısa bir zaman öncesine kadar Konya için Türkiye’nin tahıl ambarı yazardı ders kitaplarında. Bu gün tam olarak ne durumdayız bilemiyorum ama tarım toplumu olmaktan çıktığımız gerçeği ile her gün karşı karşıya geldiğimiz için bu yargının da değişmiş olduğu kanısındayım. Fakat Konya sadece tahıl ambarımız mı? Manevi önderlerin manevi gıda sunduğu bir şehirdi aynı zamanda. Yüzyıllardır ariflerin el kitabı olan Hazreti Mevlana’nın Mesnevi eseri burada yazıldı ve ariflerin sultanı burada yaşadı.
Konya’dan çok değerli bir aile olan dostlarımın daveti ile Konya’nın Çumra ilçesinde görevli oldukları Kız Meslek Lisesi’ne öğrenciler ile buluşmak için gittim. Konu değerler eğitimi bünyesinde Hazreti Mevlana ile ilgili olacaktı. Fakat bendeniz kendimde Hazreti Mevlana’yı anlatacak bir hadde sahip olmadığımı çok iyi bilmekteyim. Bu gün zaten herkes Hazreti Mevlana’yı anlatıyor her yerde, hem de dilediğince. Bendeniz ise Hazreti Mevlana’nın özellikle Balkanlara etkisi üzerine konuşmak istedim. Hazreti Mevlana’yı Konya’ya hapsedemeyiz. Kendisi yüzyıllardır Konya’dan dünyaya sesleniyor. Fakat ne acıdır ki mum dibini aydınlatmaz denir ya dünyanın her yerinde yankı bulan o ışık tam olarak etrafını aydınlatamıyor bu gün maalesef. Sadece Konya’dan da bahsetmiyorum. Anadolu’nun ve ülkemizin genelinde de durum aynı. Bu sözlerime kimse gücenip incinmesin. Hazreti Mevlana’yı anlamak ve yaşatmak türbesi etrafında bir takım etkinlikler yapmak değildir. Hazreti Mevlana’yı geleceğimiz dediğimiz gençlere ne kadar anlatabiliyoruz bunu sorgulamalıyız.
Bir kız meslek lisesine konuşmacı olarak gittim demiştim. Saraybosna Mevlevihane’sini ve son devrin büyük mesnevihanı Hafız Halid Hacımuliç Efendi’nin örnek şahsiyeti etrafında aslında Hazreti Mevlana’dan bahsetmekti niyetim. Konya’da yaşamış olan bu gönül sultanını yüzyıllar sonra binlerce kilometre ötedeki takipçisi ile yine Konya’da anacaktık. Eğitimi kendine dert edinmiş değerli ilçe Milli Eğitim Müdürü ve okul müdürünün de katıldığı bu konuşmada açıkçası böylesine ağır bir konuyu nasıl bu seviyede lise öğrencilerine anlatabileceğimi ben de bilmiyordum. Konuşmanın ilerleyen bölümünde çocukların gerçek bir ilgi ve alaka ile dinlediklerine şahit oldum. Burada kendime pay çıkarma niyetinde değilim. Farkına vardığım nokta şu: Gençler yani geleceğimizi emanet edeceğimiz nesiller manevi gıdadan yoksun. Manevi bir açlık içindeler. Kimse onlara bunları anlatmıyor. Konya Türkiye’yi bu gün de tahıl ambarı olarak besliyor, doyuruyor. Fakat manevi olarak doyurulmayan toplumun bekası üzerine ciddi kafa yormalıyız.
Konya’da yaşayan gençler olarak daha çok sorumluluğa sahipsiniz Hazreti Mevlana’yı tanıma ve anlama noktasında, diye anlatıyordum. Fakat bir ara Hafız Hacımuliç’in Yugoslavya Kominizm döneminin zor şartları altında Mesnevi’nin ilk iki cildini Boşnakçaya çevirip bastırmasının bile ne kadar önemli olduğunu izah etmeye çalışırken birden Mesnevi’nin kaç cilt olduğunu sordum salona. Üzüntü ile söylemeyim ki maalesef cevap veren çıkmadı. Ayıp salondaki gençlere ait değil. Yıllardır Mevlana’yı dillerine pelesenk edenler acaba bu topluma neyini anlatıyorlar Hazreti Mevlana’nın? Biz en baştan başlayarak sadece Mevlana’yı değil milli manevi değerlerimizi en temel seviyeden bu topluma ve toplumun en küçük yapısı ailelere, oradan okullarda öğrencilere ve hatta öğretmenlere nasıl verebiliriz üzerine kafa yormalıyız. Sadece buğday yetmez yani, ya içi?