1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek’te geçen çetin savaşın ardından çıkan bilanço gerçekten insanı derinden yaralamakta. Sırp birlikleri kadın, çocuk veya erkek demeden yayımlanan son verilere göre yaklaşık 200.000 Boşnak vatandaşının ölümüne sebep oldu. Yine resmi verilere göre yaklaşık 18.000 vatandaşın da kayıp olduğu bildirildi. Ne acıdır ki kaybolan sadece 999 kişi bulundu.
Savaş boyunca Boşnak, Sırp ve Hırvat olarak toplamda 17.000 çocuk hayatını kaybetti, 35.000’i yaralandı ve 18.000’i de ömür boyu sakat kaldı.
İşin en acısı boyutu da Boşnak kadınları ve kızlarına yapılan çirkinlik olmuştur. 44.000 Boşnak kadınına ve kızına Sırp askerleri tarafından tecavüz edilmiştir. Birçoğu yaşadıkları bu utanca dayanamayıp intihar etmiştir. Savaşın ardından ise bu kadınların bir kısmının İstanbul’a getirilerek burada onlar için açılan bir hastanede rehabilitasyon gördüğü bilinmekte.
Avrupa’nın orta yerinde yaşanan bu etnik temizliğe BM ne yazık ki sessiz kaldı. Hatta savaş devam ederken 2 Mayıs 1992’de yapılan Lizbon Görüşmeleri’nde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın yaptığı açıklama Avrupa’nın ne kadar iki yüzlü olduğunu gözler önüne serdi. Mitterand, Boşnak halkının Avrupa’da yerinin olmadığını ve Avrupa’da Müslüman bir devletin olmasının kabul edilemez olduğunu söylemesiyle İslam’a olan karşıtlığını göstermiştir.
Aslında tarihe bakılırsa Slavların Avrupa’ya gelmelerinin 6. ve 7. yy’da olduğunu kolayca görebiliriz. Hatta Boşnaklara ait ilk ülkenin 10. yy’da kurulduğu da bilinmekte. Bu da şu anki Bosna-Hersek topraklarının sahibinin kim olduğunu bizlere göstermekte. Dolayısıyla Mitterand’ın yaptığı bu ayrımcı açıklamanın ne kadar talihsiz olduğunu görebiliyoruz.
BM’nin daimi ülkesi olan Fransa’nın Cumhurbaşkanının yaptığı bu açıklamanın ardından diğer ülkeler de yaşananları ya görmezden geldi ya da Sırpların Boşnak halkını katletmesine izin verdi. Bunun en acısını Srebrenica’da görmekteyiz. Silahsız Boşnak halkını, gözünü kan bürümüş olan Sırp askerlerine emanet eden BM’ye bağlı olan Hollanda kuvvetleri bu insanların adeta celladı olmuştur. Görevleri canları pahasına bu insanları korumakken Sırp askerlerinin teçhizatından korkarak onlara boyun eğmeleri askerlik görevini nasıl bir şerefle yaptıklarını gösteriyor bizlere. 8372 Boşnak’ın katledildiği bu acı olayın ardından BM’nin aklı başına gelip duruma el attı ve savaşı bitirdi. Üzücüdür ki hala daha bölgede toplu mezarlara ulaşılmakta. Aradan geçen 23 seneye rağmen acılar tazeleniyor bu mezarlar ortaya çıktıkça.
Yapılan bu olayın tamamen bir soykırım olmasına rağmen hiçbir sözde büyük devlet sesini çıkartmamıştır. Onlar anca katiller olup birbirleri ile kadeh tokuştururlar. Tıpkı Srebrenica’da olduğu gibi. Hollandalı komutan Thom Karremans ile Ratko Mladic’in kadeh tokuşturdukları fotoğrafları basında görmüşsünüzdür. 27 Haziran 2017 tarihinde Lahey Adalet Divanı’nda yapılan değerlendirmede Srebrenica’da yaşanılan olayların %30’unda Hollanda’nın payı olduğunu bildirmişti. Hollandalı kuvvetler bu işin tamamından sorumludur. Şayet askerliğin ne demek olduğunu bilmiyorlarsa dönüp de bir o Boşnak halkına bir baksın. Kadını erkeği ile hepsi ayrı ayrı bir asker.
Bu savaşta Türkiye ne yazık ki doğrudan lojistik bir yardım yapamamıştır. Bunun birçok sebebi vardır. En çok bilinen iki sebepten biri adı Yugoslavya olduğu için 2. Dünya Savaşı öncesi imzalanan Balkan Antantıdır. Diğeri ise o dönemde Bulgaristan ile yaşanan siyasi problemler oldu. Bu sorunun Türkiye’yi başka bir şeyle ilgilenmesi için çıkartılan suni bir sebep olarak görmekteyim. Dolaylı yoldan ise yurt içinde toplanan silahlar önce İran’a gönderilmiş; ardından da buradan önce Zagreb’e onun ardından Boşnak vatandaşlarına ulaştırılmıştır.
Sadece Balkanları veya Avrupa’yı değil tüm dünyayı kasıp kavuran bu savaş 14 Aralık 1995 tarihinde ABD’nin Ohio eyaletindeki Dayton kentinde imzalanan antlaşma ile son bulmuştur. Bu antlaşma ile Bosna-Hersek topraklarının %51’i Boşnak ve Hırvat halkına; %49’u ise sözde Sırp Cumhuriyeti’ne verilmiştir.
Şu anda Bosna-Hersek’in siyasi yapısı oldukça karışıktır. Ülke Üçlü Başkanlık Sistemi’ne göre idare edilmektedir. Ayrıca BM tarafından da bir AB yüksek temsilcisi geniş yetkilerle donatılmıştır. Öte yandan silahlar sussa da ortam her an gergindir. Umarız ki önümüzdeki zamanlarda Bosna-Hersek tamamen ait olduğu halk tarafından ve tek bir Başkan ile yönetilir.
Önümüzdeki hafta Makedonya’yı ele alacağız.