Belâgat meclisinin hükümdârı fesâhat meydânının kahramanı Cenâb-ı Mevlânâ Şevket Buhâri kaddesallahu sırrahu’l âli’nin İmâm Muhammed Mehdi aleyhisselâm’ın şân-ı âlilerinde irâd eyledikleri:
“Bestem be-kâhvare-i ten tıfl-ı rûh râ
Âhir be-râh-ı makdem-i Mehdi kûnem fedâ”
beytiyle başlayan kasidelerinin, Seyyid Şeyh Muhammed Murâd-ı Nekşibendi hazretleri tarafından yapılan terceme ve açıklamalarıdır.
Rûhumu cismimde saklayıp habseylemişim; canımı sevdiğim için değildir. Çok sevilen bir kimsenin gelişi dolayısıyla nasıl kurban kesiliyorsa, ben de İmâm Muhammed Mehdi as mın teşriflerinde cânımı O’nun yoluna kurban etmek için sakladım.
Bilindiği gibi Hz. Ali Aleyhisselâm ve zevce-i muhteremleri Zehrâ-ı Betül selâmullahi aleyhâ efendilerimizin temiz ve temizleyici sıfatlarını hâiz olan mübarek ve mukaddes nesillerinden gelen imâmların sonuncusu olan bu kudsi zât; Onikinci İmâm Muhammed Mehdi Hazretleridir.
İsmi şerifleri: Muhammed
Lakab-ı âlileri: Mehdi, Hüccet, Kâim, Muntazır ve Sâhibü’z Zamân’dır.
Künye-i mübarekleri: Resûl-i a’zam aleyhisselâm tarafından: Ebû’l-Kâsım olarak künyelendirilmiştir.
Gerek ismi şerifleri, gerek künyeleri Fahr-i âlem Efendimizin isim ve künyelerine muvafıkdır. Dünyayı şereflendirmeleri, hicretin 258 senesi Ramazan ayının 13 günüdür. Bir rivâyete göre ise Ramazan’ın 23 gecesine tesadüf etmektedir.
Doğum yerleri; Bağdât yakınlarında ve Dicle nehri kıyısındaki Samara şehridir. Dedeleri İmâm Alliyyü’n Nâki ve pederi âlileri İmâm Hasenü’l Askeri Hazretlerinin kabirleri de bu şehirdedir.
Başka bir rivayete göre de Hz. Mehdi as.mın doğumları 255 hicri senesinin Şaban ayının 15 gecesi aynı şehirde vuku bulmuştur.
Mehdi as.mın henüz doğmamış olup, âhir zamanda doğacağına dâir olan rivâyetlerin aslı yoktur.
Onbirinci İmâm Hasenü’l Askeri Hz.lerinin halaları Hâkime ra hz.leridir. Bu muhterem hanım Hz. Mehdi’nin doğumunu şöyle anlatıyor:
“Bir gün kardeşimin oğlu İmâm Hasenü’l-Askeri’nin evine gittim..Hazreti İmâm bana
-‘Halacığım, bu gün bizim evde kal, zirâ Cenâb-ı Hak bize hayırlı bir evlâd verecektir.’ dedi.
Ben de kendisine,
– ‘Bu çocuk kimden olacaktır? Çünkü âileniz Nercis de hâmilelik alâmeti görmiyorum.’ dedim.
Buna karşılık Hz. İmâm:
– ‘Halacığım, Nercis’in hâli; Musâ as.mın annesinin hâline benzer. O hâli doğumdan çok kısa bir zaman evvel belli olur dedi.’
Bu müjdeli hâber üzerine o gece Hz İmâm’ın evinde kaldım. Gece yarısı kalktım ve teheccüd namazını kıldım.
Nercis’de benimle teheccüd namazı kıldı. Namazdan sonra ben kendi kendime ‘ Güneşin doğma zamanı yaklaştı fakat müjdesi verilen doğum acaba neden meydana gelmedi?’ diye aklımdan geçirirken, İmâm Hazretleri bulundukları odadan:
– ‘Halacığım, acele etme.’ diye seslendi.
Bunun üzerine ben Nercis’in bulunduğu odaya giderken Nercis’e rastladım. Endamına baktığım zaman vücudunun titremekte olduğunu görerek hemen kendisini kucakladım ve İhlas Süresi’ni, Kadr Süresi’ni ve Âyetü’l Kûrsi’yi okuyup vücudunu meshetdim.
Ben bu sûreleri okurken, O’nun karnındaki bebeğin de benim okuduğum sûreleri tekrar ettiğini işittim.
O sırada evin içi birdenbire nûr ile doldu. Her tarafı nûrlar kapladı. Ben hayrete daldım. Hayretim geçer geçmez etrafıma baktım ve Nercis’in doğum yaptığını ve doğan çocuğun da secdeye kapanmış olduğunu gördüm.
Hayretle karışık sevgi ve tahassûrle çocuğu kucağıma aldım. Hz.İmâm oturduğu odadan bana seslenerek:
– ‘Oğlumu yanıma getir.’ dedi.
Çocuğu yanına götürdüm. Kucağına aldı ve dilini çocuğun ağzına değdirip:
– ‘Ey oğlum! Allah Teâlanın ismi ile söyle.’ dedi.
Çocuk da:
– ‘Bismillâhir – Rahmânir – Rahim’ dedi ve şu âyet-i celileyi okudu. ‘Ve nüridü en nemünne alellezinestüdafû fil ardı ve nec’aluhüm eimmeten ve nec’alehümül vârisin – kasas suresi 5 – Biz yeryüzünde zulme oğrayıp ezilmekte olanları zulümden kurtarmak isteriz. Ve bunun için de yeryüzüne vâris olan imâmlar göndeririz. O imâmları zâlimlerin mal ve mülklerini ellerinden almaya me’mur ederiz. Onlar zâlimlere karşı gâlip gelirler. Ve o zaman da zâlimlerin mallarını ve mülklerini onlara veririz.’
Hz. Mehdi as.ın bu âyet-i celileyi okumaktan maksadları; kendilerinin hakiki İmâm olup, yer yüzüne vâris olacağını halasına ve annesine haber vermekti.”
Yine Hâkime hazretleri diyor ki:
-“Bundan sonra bizim bulunduğumuz yerde yeşil renkli birçok kuş gördüm. Hasenü’l Askeri Hz.leri bu kuşlardan birini yanına çağırdı ve O’na;
– ‘Bu çocuğu al, meydana çıkmasına Cenab-ı Hakk’ın izin vereceği zamana kadar muhafaza et.’ dedi.
Gördüklerimden hayret içinde kalarak İmâm Hasen Hz.lerine:
– ‘Bu konuştuğunuz kuş ve diğer kuşlar kimlerdir?’ diye sordum.
Cevaben:
– ‘Konuştuğum kuş Cebrâil’dir ve diğer kuşlar da Rahmet melekleridir. Ey halacığım bu çocuğu al ve annesine götür.’ dedi. Ve Sûre-i Kassas 13 ayetini okudu: ‘Feredednâhu ilâ ümmeti key takarre aynuha ve lâ’-tahzene ve liya’leme enne va’dallahı hakkun ve lâkinne ekserehüm lâ-ya’lemûn – Biz O’nu tekrar annesine iade etdik kiannesinin gözü O’nunla nurlansın ve O’nun ayrılığı ile gam çekmesin. Ve Allah’ın va’dinin yerine geleceğini bilsin. Fakat o kimselerin çoğu bunu bilmezler.’
Bu emre uyarak O mübarek çocuğu annesinin kucağına verdim.”
DEVAMI İNŞALLAH HAFTAYA
MUHABBETLE.