1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü bu yıl kovit 19 etkisi altında geçti. Dünya genelinde salgın, başta sağlık olmak üzere büyük ekonomik krize yol açtı, açıyor. Birçok önlemlerin alınmasına rağmen salgının uzun sürmesi ekonomilere ağır darbe vurarak en olumsuz etkileri en çok emeğiyle hayatını idare eden işçilere yansımaktadır. Her ne kadar çalışanları korumaya yönelik önlemler alınsa da kriz yaşayan şirketlerin aldığı tedbirlerin başında çalışan sayısını azaltmak ortaya çıkmaktadır. Kovit 19 salgınından sağlığı ve can güvenliği kaygısı içerisinde olan insanlar bu sefer işini kaybetme korkusuyla yüzleşiyor. Dünya düzeninin hızlı bir şekilde değişmeye yüz tuttuğu bu günlerde insanların sakin kalıp refahını sağlayacak bir mucize arayışı, bekleyişi sezinlenmekte. Dünyayı bu felaketten kurtaracak altın formülün bulunması hepimizin yüzünü güldürecek kuşkusuz.
Dünya üzerinde mevcut tehdit karşısında doğanın kendi işleyişini görmek, izlemek biraz olsun ders çıkartmak gerekiyor sanki. Virüse aldırış etmeden zamanında açan çiçekler, ağaçların uyanışı baharın olgunlaşmaya yüz tutan meyvelerin habercisi. Güneş her karanlık geceden sonra dünyamızı aydınlatmaya, ruhumuzu ısıtıp okşamaya devam ediyor.
Farklı canlı türleri sokaklarda emin adımlarla dolaşırken, evrenin efendisi olduğunu hep iddia eden insanoğlu her şeyden, her yerden virüs kapma korkusuyla yaşamaya evinde mahkûm olmuş bir vaziyette ve bu aczin bir resmi olsa gerek. Evde kalması salgından korunma amaçlı olsa da herşeyin durma noktasına geldiği bu dönemde virüsle yaşamayı öğrenme gereğini ortaya koymaktadır. Aile ortamında en az zamanı harcayan insanoğlu şimdi olağan üstü halin ilan edilmesiyle ailesiyle 24 saat birlikte geçirmeye mecbur. Temelinde saygı ve sevginin bulunduğu aileler için bu bir nimet sayılırken, salgına karşı ortak bir mücadele gücü oluştururken, maalesef vatandaşların bir bölümünden ceza ve ev hapsi olarak algılanmaktadır. Böyle durumlarda bireylerin sahip olduğu hakların ne denli önemli olduğunu temize çekerken, bir de emeğin değeri daha iyi anlaşılmalıdır.
Bir aile ortamının pürüzsüz bir şekilde oluşması için işleri planlamaktan başlayarak gerçekleşmesine kadar süren çalışmalar ve harcanılan emek hayatımızı renklendirip güzelleştirmekle kalmayıp, yaşamımızı da sürdürmemizi sağlamaktadır. Hele bu emeğin sevgi ve şefkat duygusuyla yapıldığında, ev ortamlarında en güzel besteler yaratılır, aile fertleri mutluluk kanatlarıyla raks eder, hayata şükreder. Emek insanı, insan yapan en faziletli hasletlerinden biridir. Emek karşısında eğilip süregenliğini sağlayacak koşullar yaratılmalıdır. Emekle elde edilenlerin tadı bir başka olur, helalin insana verdiği güven duygusu gibi bir güzelliktir. Çocuklarına evinde en güzel börekleri açan bir annenin evlatlarının karnını doyururken parmaklarını yiyecek kadar lezetle yemesinden tatmin olması, yaşadığı içindeki huzur duygusunun benzeri yoktur. Sevilenler için harcanan emek zor gelmez, tam tersine emek sarfedildikçe güç kazanırsın, enerji depolarsın, yeni şeyler yaratma, üretme hevesi doğar, güzelliklere ilham tohumları oluşturursun.
Emek sadece evlerde değil her yerde saygı görmelidir. İnsanoğlu yaratandan ötürü nimet sayılan her şeye itibar etmeli, saygısını eksik etmemeli. Ahlak, edep her bireyin mayasında özenle yoğurulacak özellikler olmalı ki, dünyada her şey laikiyle muamele görsün, değeriyle daha da kıymetlensin. Aslında hayatın güzel ve rahat olabilmesi için çok az şey gereklidir. İlk başta insan, insan olmaya niyetlenmeli, edebini korumalı, başta kendi ve etrafındaki insanların haklarına sahip çıkmalı, emeğiyle çalışarak bir şeyler elde etmeye gayret göstermelidir. Ne yazık ki bize hazır olarak verilen basit kurallara uymayarak, insan egosuna kapılarak, her şey benim hizmetimde olmalı, ben herkesten üstün olmalıyım, ben en güzeline layığım, onda olan benim olmalı, ondan almalıyım diyerek ilk başta iç dünyasında kargaşalara yol açarız. Sonra kendi kendimizle kavgalar başlar ve devamında etrafa zararlı, yıkıcı enerjıler yayar, saldırgan olur, farkında olmadan tamiri zor gönüller kırarak, insanoğlunun en çok korkması gereken ahlara sebep oluruz.
Farz edelim emeğiyle bir mevkie gelenin yerine göz diken biri, iftira yalan dolanla karşıdakinin emeğini sıfıra düşürüp yerine bir şekilde gelmeyi başarır, aynaya baktığında bu gerçeği kendinden gizleyebilir mi? Bir kişinin hakkını yemek nereye kadar ruhunu tatmin edebilir? Ettiği haksızlık karşısında vicdanı ne kadar rahatlığa dayanabilir? Hele fitne fesat yayarak, ortamlarda huzursuzluk yaratmaya sebebiyet vererek, bir şeyleri elde etme çabasına girmek, ruhun en karanlık yerlerde boğuşmasının göstergesi olsa gerek. Emeğe saygısızlıkla, küçüksemelerle bir yerlere varmayı kurnazlık sayarak, kendini büyük taslayanların fikirleri paslanmış, olumsuzluklarla beslenen hasta ruhlardır. Bu tür kısa yoldan, başkasını ezerek bir yerlere varmaya çalışanlar hem kendileri için ziyandadır hem de toplumlar için büyük zarar teşkil etmektedirler.
Emeğiyle, çalışmasıyla, ilmiyle, ürettikleriyle topluma faydalı olan şahsiyetlerin kellesini kesmeye meyilli kafasız kirli beyinler kötü örnekten başka bir şey veremez. Ailelerden başlayarak sağlıklı fertler oluşturmaya gayret edilmelidir. Küçük yaştan çocuğun zihninde çalışmanın erdem olduğu, yenilikler öğrenmeye sevgi aşılanmalıdır, dünyayı güneş gibi aydınlatacak ilim öğrenmeye teşfik edilmelidir. Kötü niyetli kişilerin yaptıklarını görmelerini tıpkı bilge insanların varlığı gösterebilir. Kötülük karşısında susmak onu onaylamak sayılmakta, dolayısıyla kötülüğe göz yumup, yapılanlara ortak olmamalı insan. Her gönüle sevgiyi aşılayacak, nurlar yeşertecek insanlar, âlimler yetiştirilmelidir.
Bir zanaatı öğrenmeye giden bir acemi çırak misali, ustası yanında mesleğin bütün inceliklerini öğrendikten sonra kalfalık kazanır ve bildiğini daha da ilerleterek, geliştirerek, bazen de çalışmasının verimi olarak yenilikler ekleyerek, ustalık mertebesine varır. Mürit mürşit ilişkisi misali bilenin pınarından bilgi alınmalı, bilgiler paylaşılmalı, insanlığın faydasına sunulmalıdır. Bir konuda ehli olmayıp da ahkâm kesenlerin peşine düşüp o yoldan yürümek sadece ziyanın kapısını aralayıp, perişan olmaya sürükler.
1 Mayıs Emek Bayramı’nda salgınlar karşısında da korkmayıp fırsatçılık kollayanlardan sakınma zamanı, insanlık uyanmalı, dersini öğrenip iyi insan olmanın önemini kavramalıdır. İyilik kötülükten daha değerli ve kıymetli, bunu idrak ederek, emeğimizle yardım etmeye eğilim göstermeli, maddi gücümüz buna yetmezse güzel sözle, güzel söz sarfedemezsek, gözlerimizle, yüzümüzle tebesümler saçarak, hayatı güzelleştirip kolaylaştırmak elimizde.
İçinde üç ayrı makaleyi besleyecek geniş perspektifli güzel yazmışsın.
Corona virüs, üretim ve işçilerin durumu, haksızlık, adaletsizlik ve hak yemenin doyumsuzluğu ile devam edip çalışmalardaki usta çırak ilişkisi yani Ahilik geleneğine dem vuran öğretici , ders verici bir yazı olmuş. Ellerine, yüreğine sağlık , kalemine kuvvet Zeynep Hn tebrik ediyorum.
Sağlıcakla kalın. Hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Bu gün 3 Mayıs Türkçülük Bayramı hepimize kutlu olsun.