‘BEN’ DİLE GELİRSE

Tarih Temmuz 20, 2018, 12:01 am
8 mins

Ararız ya sürekli bir suçlu.
Biliriz aslında suçu ve suçluyu.
Yine de bu nasıl bir yüzleşmemedir ki bir türlü itiraf edemeyiz kendimize: suçlunun içimizde saklı olduğunu. Gizemli bir şekilde içimizde yayılıp duran, artçı deprem misali bizi hafiften sarsan o casusu. Gün, saat, saniyede bile yayım alanını genişleten ve genişledikçe tahrip ve tahriklerini de uğradığı her azamıza bırakan o kemirgeni.

Ne demeli ki; adını ne koymalı? Pek bilindik adı da yok. İçimizde ve ne olduğu tanımlanmamış bir varlık. Çoğu zaman varlığından habersiziz. Halbuki o gitmez hiçbir yere bizsiz. Çekim gücü pek kuvvetli, manyetik alnında uçsuz bucaksız isteklere sokuverir benliğimizi, ıssız ve sessiz…

Birden buluveririz kendimizi, benliğimizi ‘ben’ belasının ortasında kimsesiz. Ben olmak, en olmak, tek olmaktır davası…

Halbuki kalır kahır deryasında bir başına. Hakikate kör gözlükleri takıvermiştir çoktan. Kendinden bile habersiz. Görüş alanını belirleyen, hatta parkuru çoktan kuran yapımcı da belli… Seyre dalmış, eserini izlemekte Şeytan…

Bu kadar hazırlıktan sonra, kendine zevk verir, bir ruhun daha çöküşü… Körlük gözlüğünün mercekleri iri ya, pusuda bekleyen düşmanı görememekte…
Ne hikmettir ki, tuzak ya, mercekler bir tek kendine dönük…

Bundan böyle kendisi ve ben yerleşiriz onca geniş topraklara, kimseye ihtiyaç kalmamıştır. Yer de yok… Kontenjan dolu… Müşteri belli ‘ben’ hanımefendi ve beyefendiler kuruldu koca ovaya… Ne yer ne içer ki?

Ekmek suya da mı ihtiyaç yok? Onlara dahi yer kalmamış…
Hayal değil ya, vurgunları bu kadar gerçekken… Belli ki sığdıramazsa da kendini yere göğe, yine de sevdasına sığmak sevdasına düşkün bu adı belli değil, kendi hayli belli varlık… Aslında büyülenmesinden anlaşılıyor ki bu şahıs pek bir dertli…

Aşağıyı pek sevmeyen, bir o kadar da kompleksli. Ki bundan olmalı bu büyüklük merakı ve yukarılara karşı yükselişi… Hak etmeden ve emeksiz devleşişi… Ne büyük bir cehalet ve bilmemezlik… Yavaş yavaş karanlık bir girdaba sürüklediğinin farkında dahi değil. Bencillik şemsiyesinin tutmuş ve gölgesinde kaybolmuş bir benlik. Maksadı korumak olan şemsiye dahi bu karanlığa hizmet etmekten zararlı bir hal almış.

Bu kendini bilmez her an zifiri karanlık girdabından, sonsuz ateş ve işkence sahasına doğru yol alır. Ahh görememek…
Vakt, vakitten geçtiği halde görememek… Körlük gözlüğünü fark edememek. Savrulurken işe yaramaz bir çöp parçası misali… Kendini ağacın zirvesinde bir yaprak gibi görmeye devam etmek. Sonunda, kendi büyüklendikçe hakikatte küçülen bu mahlukat, hak ettiği yerde…

Nefs!
Al sana. Bu muydu dilediğin? Şimdi zerrelere bölüneceksin. Pek çetin olmalı senin de zerre olman. Çünkü pek büyüksün. Sığamıyordun ya koca aleme… İttihat et emrettiğin ve kendi emrinle kudurttuğun zindanlarına… Ne zamana kadar dayanabilirsin ki… Açlık vurduğunda zincirlerini dahi unutur; başını taşlaşmış bedenine vurursun. Az zaman kaldı. Pes edip inleyeceksin. Yer gök inleyecek feryadı figanına…
Bu kadar işkence dahi aklını getirmedi mi ki başına? Tövbekar edası yok sende… Maddiyat dolu sesin… Bir dalı, tasta dolaştırır gibi ses çıkartıyorsun. Bilmez misin bunu da! Tövbe yaştır… Tövbekar yakarıştadır… Yaş bir dal gibidir. Kırılmak, kırmaz onu.

Direnir ve sabreder son deme kadar ayrılmaz naz makamından… Hani sen güçlüydün. Gümbür gümbür gelirdi sesin. Toprağa dahi bastığında aslının toprak olduğunu unutup, böbürlenerek yürürdün. Şimdi kendi kurduğun cehennemindesin.

Neden kederlisin. Kederin mahcubiyetin; pişmanlığından, acizliğinden mi yoksa bu hale düşmüş olmaktan mı? Şimdi köşe bucak kimden neyden kaçıyorsun? Çırılçıplak alemde dolaşırcasına neden utanıyorsun ki; Sen beni bu kadar rezil etmişken… Amacın bu değil miydi? Şimdi ne diye umursamaz oluverdin? Aslında pişman oldun da… O ayrıntıdaki ve pusudaki şeytanın fısıltılarını işitir başını eğmekten korkarsın… Aramanın vakti geldi.

Kabul et ve ikrar eyle bir Allah dostunun rahmet tokadına ihtiyacın olduğunu. Kalıbına güvenmekle adam olunmaz; takva kalptedir der ya Gavsul Azam Geylani Hazretleri (ra)… Teslim ol… Ne büyük bir ikram ki mürşid eteğine bend olmak nasip olmuş… Düşmek ve çamurla yerle bir olmanın o çetin sonuna şahit oldun ya. Kimsesiz kalmanın ızdırabını da tattın…

Şimdi ölü ol… Mürşidinin ellerine bırak… O Zat kazma kürekle girişsin; kolonlaşmış, taşlaşmış bu benlik duvarına… Yıksın beton yığınlarını ruhun ve kalbin nefes alsın…
Kırılsın onca zincir ve zindan sünnetleri dökülsün üzerine… Mürşidin ab-ı hayat suyuyla yıkasın her köşeni, nur değmemiş bir aza bırakmasın aleminde. Gir O Zatın sıcacık gönlüne, gönlün ve varlığın Onun güneşiyle hayat bulsun…

Zifiri karanlık yollarına kandiller bezensin, aydınlansın kalp sokakların. Halıyı döven halıcının maksadı; halıyı incitmek olmadığı gibi Mürşidin her emrettiği de incitmek değil, inceltmek ve beri etmektir.

Saf ve temiz eylemek içindir. Şimdi o bilinmezlikten çık! Varlığın Allah’ın (cc) ve Resul’ünün (sav) rahmeti ile dolup taştığı, O zatın kalbiyle hayat bulsun. Adın hep iyilerle anılsın. Bir adın olsun. Yadın; Yad-ı Nur olsun…

Bir Onceki Yazi

REYYAN VE VUSLAT

Bir Sonraki Yazi

Hakikat Zail Olmaz

One Comment to: ‘BEN’ DİLE GELİRSE

  1. Ümran

    Temmuz 20th, 2018

    Rabbim benlik girdabından çıkıp mürşidi kanıkın elinden tutup Rabbe tam manasıyla yürüyenlerden eylesin. Gönlünüze bereket.hürmetler.

    Cevapla

Yorumlar

  • (not be published)