ŞİİR VE GÜZELLİK

Tarih Temmuz 09, 2018, 1:06 pm
5 mins

Halk şiirimizin son büyük temsilcisi Âşık Veysel, güzeli güzel yapan sırrın sevenin gönlündeki “aşk” olduğunu söyler. “Güzelliğin on para etmez / Şu bendeki aşk olmasa” diyerek. Şüphesiz, güzellik, göreceli bir kavramdır. Ama insanoğlunun duygu müşterekliği de vardır. Bu yüzden çoğu kez bir şeyin güzel olup olmadığı konusunda aşağı yukarı fikir birliği içinde oluruz. Yeter ki baktığımız varlığa yönelik bir ilgimiz, bir sevgimiz olsun. Mutlaka güzel bir taraf buluruz. Zira güzelliği yakalamak, gönlümüzün ezeli sevdasıdır.

Her varlık güzeldir. İnsan da güzel, ağaçlar da, sular da. Fıtratta hep güzellik vardır. Çirkinleşme sonradandır. Bu yüzden ruhsal bir sapmadır çirkinliklere bürünmek. Ezeli güzellik arayışımız bu çirkinlikler içinde bile güzel bir nokta arar hep. Ama bunu bulmak o kadar da kolay değildir. Güzeli görecek bir göz gerekir. Buna “gönül gözü” demek daha doğru olacaktır. O gönül gözünün sahipleridir ki, ağacı ağaç olmaktan, çiçeği çiçek olmaktan çıkarıp kendileri ve bizler için onları bambaşka bir şekle ve manaya sokarlar. Doğal haliyle güzelliğini fark edemediğimiz bir görüntü şair ya da ressam gözüyle bir şiirde, bir tabloda olduğundan daha farklı görünür.

Şiir, her şeyden önce zaten bir şekil güzelliğidir. Günlük dilde olabildiğince yıpranmış kelimeler, şiir dilinde yeniden doğmuşçasına taze ve güzeldirler. Şair, kelimelerden adeta bir mimari yapı kurar. Bu yüzden Cahit Sıtkı’nın “Şiir, kelimelerden güzel şekiller kurma sanatıdır” tarifini yabana atmamak gerek. Bu mimari yapının bir de ses ve ahenk tarafı vardır ki, böylece şair güzellik tablosunu gözden sonra kulağa da hitap edecek tarzda kurmuş olur. Hele eski şiirimizde şekil güzelliği, üzerinde çokça durulan bir husustur.

Şiir, elbette ki sadece şekil demek değildir. Şiirin, muhtevası, özü en az şekil kadar önemlidir. İşte şairin asıl misyonu burada ortaya çıkar. Şekil, nihayet bir ustalık meselesidir. Ama öz güzelliği ve zenginliği doğrudan doğruya şairin gönül âlemiyle ilgilidir. Ortaya abide eserler çıkarmış şairlerin bir gönül eğitimi ve disiplini diyebileceğimiz tasavvufla bağlantılarını bu açıdan da gözden geçirmek gerekir. Yunus, bunun ilginç bir örneğidir. Dağ, taş, çiçek, ağaç, onun şiirinde belirttiğimiz husustan dolayı adeta kimlik ve kişilik kazanırlar, hayatımızın birer parçası haline dönüşürler, tüm sırlı gerçekleri ve güzellikleriyle.

Şiir, bu özellikleriyle bize alternatif bir bakış açısı, bir hayat şekli de sunmaktadır. Güzellik bilgisiyle kendi içinde derinleşen ve varlığını bu şekilde anlamlandıran kişi, maddi ve nefsi olana o denli iltifat etmez çağın önüne çıkardığı düşünme, duyma ve yaşama biçimlerinin özündeki sapmayı fark eder ve direniş silahlarını kuşanır. Modernizmin silahları hep maddi olan şeylerdir ve etkileyemediği tek mekân gönüldür, zira orası güzellikler yurdudur. Böylece şiiriyeti olan bir kalbin sahibi, çağın içinde yaşar ama çağlar üstü güzellikleri kuşanarak, onlarla donanarak.

Modernizme direnmenin bir yolu da bence şiirden geçmektedir. İnsanlar içinde hayırlı bir ümmet olmak, iyiliğin, adaletin kılıcını elinde tutmak, insanın hep fıtri yanını beslemek ancak şiiriyeti olan bir kalple mümkündür. Bu özge âlemde yeşeren duygular, bir gün elbette hayat içinde de karşılığını bulacaktır.

Bir Onceki Yazi

BAYRAM SEVİNCİ

Bir Sonraki Yazi

SANAT VE HAKİKAT

Yorumlar

  • (not be published)