Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM’yi Reforme Etmek İçin Harekete Geçtik

Tarih Mayıs 07, 2018, 3:30 pm
29 mins

Zeytindağı Barış Ödül Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözünü hatırlatarak “BM’yi reforme etmek, çarpıklığı gidermek gerekiyor. Türkiye olarak bu çarpıklığı düzeltme noktasında harekete geçtik” dedi. Salondaki davetliler, Erdoğan’ın bu sözlerini uzun süre alkışladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, insanlığın  geleceğini, Filistin ve Kudüs meselesinde verdiği imtihanda elde edeceği  neticenin belirleyeceğini belirterek, “Bunda hiç şüphe yok.  Şayet bu imtihandan  alnımızın akıyla çıkabilirsek insanlık olarak geleceğimize güvenle ve umutla  bakabiliriz. Tam tersi olursa o zaman hakların, özgürlüklerin, ahlaki ve vicdani  tüm ölçülerin olmadığı veya ortadan kalktığı, zulmün hakim olduğu karanlık bir  gelecek bizi bekliyor demektir.” dedi.

Erdoğan, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen Uluslararası  Zeytindağı Barış Ödülleri Töreni ve “Kudüs’ün Son Yüzyılı” belgeselinin galasına  katıldı.

Yıllardır zulme uğrayan, evlerinden, yurtlarından zorla  uzaklaştırılan, hak ve özgürlükleri ellerinden alınan, yaralanıp gazi olan,  yakınları can verip şehitlikle şereflenen Filistinlilere selam ve sevgilerini  gönderen Erdoğan, “Bir kez daha davalarını davamız, mücadelelerini mücadelemiz,  direnişlerini direnişimiz bildiğimiz Filistinli kardeşlerimize sonuna kadar  yanlarında olduğumuzun mesajını, müjdesini iletmek istiyorum.” diye konuştu.

Erdoğan, Uluslararası Zeytindağı Barış Ödülleri takdim edilecek,  çizgileriyle zulme meydan okuyan merhum Naci El Ali adına dostu, gönüllü  çalışmalarıyla hayatını Filistin davasına adayan Endonezyalı Nur Fitri’ye,  batıdaki tüm vicdanlı insanların temsilcisi olarak İsveç’ten Kudüs’e kadar  yürüyen Filistin davasının sesi Benjamin Ladraa’ya, genç yaşında haksızlığa ve  zulme direnirken İsrail buldozerleri tarafından alçakça katledilen Rachel  Corrie’nin anne ve babasına şükranlarını sundu.

Filistin ve Kudüs meselesinin sadece bir milletin, bir coğrafyanın ve  bir şehrin davası olmadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Maruz kaldıkları zulümler, katliamlar, haksızlıklar sebebiyle  Filistinlililer, dünyadaki tüm mazlumların sembolüdür. Tarih boyunca Musevilerin,  Hristiyanların ve Müslümanların kutsal şehri olan Kudüs ise insanlığın ortak  değerler etrafında toplanabilme idealinin sembolüdür. Dolayısıyla Filistin’i ve  Kudüs’ü savunmak kadim insanlık tarihi boyunca iyi olan, güzel olan, doğru olan,  hak olan ne varsa hepsini de savunmak demektir.

Burada farklı dillerden, farklı kültürlerden, farklı coğrafyalardan  bireyler olarak bir aradayız. İnsanlığın geleceğini, Filistin ve Kudüs  meselesinde verdiği imtihanda elde edeceği netice belirleyecektir. Bunda hiç  şüphe yok. Şayet bu imtihandan alnımızın akıyla çıkabilirsek insanlık olarak  geleceğimize güvenle ve umutla bakabiliriz. Tam tersi olursa o zaman hakların,  özgürlüklerin, ahlaki ve vicdani tüm ölçülerin olmadığı veya ortadan kalktığı,  zulmün hakim olduğu karanlık bir gelecek bizi bekliyor demektir. Çünkü  Filistin’de özellikle Kudüs’te yaşananlar zalimlerin zulümlerini meşrulaştırma,  hatta kurumsallaştırma çabasından başka bir şey değildir. İsrail yönetiminin  yakın zamanda kendi topraklarına sahip çıkmaktan başka hiçbir suçları olmayan  Filistinlilere karşı uyguladığı şiddet, zalimlerin cüretinin her geçen gün  arttığını gösteriyor. Bu saldırılarda onlarca şehit ve binlerce yaralı veren  Filistinlilerin yaşadıkları karşısında uluslararası toplumun sergilediği  kayıtsızlık hiçbir halkın, hiçbir bireyin güvende olamayacağı bir geleceğin  işaretidir.”

“Uluslararası toplumun riyakarlığı artık tahammül edilemez bir  boyuta ulaştı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlığın özellikle barış merkezi olması  gereken Filistin’in ve Kudüs’ün adını zulümle yan yana yazan İsrail yönetiminden  iki cihanda da davacı olacaklarını vurgulayarak, “Filistin ile birlikte Suriye’de  yaşananlar, bize acı bir gerçeği gösterdi. Biz bunları iyi tanıdık, iyi  tanıyoruz, iyi biliyoruz, hatta ve hatta ikili görüşmelerde onların bize  söylediklerini unutmamız mümkün değil. Bunlarda ne insani ne vicdani asla öyle  bir karakter, öyle bir cibilliyet yok.” diye konuştu.

Uluslararası toplumun, özellikle de görevi barışı ve güveni temin  etmek olan uluslararası kuruluşların riyakarlığının artık gizlenemeyeceğini,  saklanamayacağını, daha önemlisi tahammül edilemez bir boyuta ulaştığını  vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu çarpıklığa karşı itirazımızı biz ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek  dile getiriyoruz. Dünyadaki tüm ülkelerin güvenliğini sadece 5 ülkenin çıkarına  ve hatta keyfine bırakan bir sistemin sürdürülebilirliği yoktur. Artık Birleşmiş  Milletler’in reforme edilmesi olmazsa olmazdır. Kesinlikle reforme edilmesi  şarttır. Dünya ikinci dünya savaşının şartlarında yaşamıyor. Artık bunlar tarih  oldu, geride kaldı. Öyleyse şimdi Birleşmiş Milletleri reforme etmek, reforme  etmek suretiyle yeniden bir Birleşmiş Milletler yapısını ortaya çıkarmak  gerekiyor. Türkiye olarak bu çarpıklığın düzeltilmesi konusunda bir yol açmak  için harekete geçtik. Görüştüğümüz tüm dünyadaki liderlere hep bunu anlatıyoruz.  Tabii bu 5 ülkenin işine gelmediği gibi diğer dünyadaki liderler de korkuyorlar,  çekiniyorlar. Böyle bir şeye tevessül edersek acaba akıbetimiz ne olur. Çünkü  hepsinin öyle veya böyle bu 5 ülkeden çıkarları var. Birisi sağdan, birisi  soldan. Hepsi bir yerden bağlı. Hamdolsun bizim böyle bir bağlantımız yok. Biz  sadece Hak’a bağlıyız, sadece halkımıza bağlıyız. Onun için de doğru neyse, bunu  son nefesimizi verene kadar savunacağız. İnsanlığın tamamına hizmet edecek bir  uluslararası güvenlik mimarisi kurulana kadar inşallah bu mücadelemizi  sürdüreceğiz.”

“Filistin davası kadınların omuz vermesiyle zafere ulaşacak”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül törenin de düzenleyicisi olan Kudüs  Platformu’nun kadınların öncülüğünde kurulduğunu belirterek, bir meseleye  kadınlar sahip çıkmışsa başarı yolunun yarısının kat edilmiş demek olduğunu  söyledi.

Filistin davasının kadınların da omuz vermesiyle yükseleceğini ve  zafere ulaşacağını dile getiren Erdoğan, ödül verilen isimler arasında da her  biri birer irade, cesaret, azim sembolü olan kadınların öne çıktığını kaydetti.

Erdoğan, dünyaya bakınca da kadınların yaşanan trajedilerde hem önemli  hedef olduğunu, hem de ortaya çıkan ağır sonuçların en büyük mağduru durumunda  bulunduklarını anlatarak, kadınlar ve onlarla beraber çocukların çoğunlukla kendi  kararları olmayan savaşların ve krizlerin bedelini ödemek zorunda kaldığını  vurguladı.

‘NEREDE KENDİLERİ İÇİN PETROL VARSA ORADALAR’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Peki ekonomik,  siyasi ve askeri güç dendiğinde birbirleriyle yarışan bizim iki katımız, beş  katımız, on katımız büyüklüğündeki devletler niye insani yardım dendiğinde  gerimize düşüyor dersiniz? Çünkü tamamen bir vicdan, ahlak işi olan insani yardım  para getirmez, petrol getirmez, altın getirmez, siyasi güç getirmez. Bunlar  nerede elmas varsa, nerede altın varsa, nerede kendileri için petrol varsa  oradalar.” dedi.

Erdoğan,  Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen Uluslararası  Zeytindağı Barış Ödülleri Töreni ve “Kudüs’ün Son Yüzyılı” belgeselinin galasında  yaptığı konuşmada, Filistinli kadın ve çocukların İsrail yönetimin zulmüne en çok  maruz kalanların başında geldiğini söyledi.

Filistinli çocukların önemli bir bölümünün vatanlarının dışında,  mülteci kamplarında veya başka ülkelerde hayatlarını sürdürdüğünü aktaran  Erdoğan, vatanlarında kalabilmeyi başarmış olanların ise her gün evlerinden  okullarına giderken, arama noktalarından bindiği toplu taşıma araçlarına,  kapısından girdiği eğitim öğretim kurumuna kadar adımını attığı her yerde  ayrımcılığa, psikolojik ve fiziki şekilde şiddete maruz kaldığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sokakta fanatiklerin tacizine uğrayan, okul  çantasındaki kitabı, defteri, kalemi defalarca yerlere dökülüp aranan Filistinli  çocuk kendisine nasıl bir gelecek tahayyül edebilir? Evinin ne zaman başına  yıkılacağının, ekmeğini kazanmak için kapıdan çıkan eşinin, okula giden çocuğunun  dönüp dönmeyeceğinin endişesi içindeki Filistinli kadın, nasıl geleceğine güvenle  bakabilir? Hayatı bu şekilde geçen hangi Filistinli birey, kendine haksızlığı,  hukuksuzluğu, korsanlığı politika haline getirmiş bir zulüm devletinin parçası  olarak hissedebilir? Bırakınız kendi devletine sahip olmayı, kendi toprağının,  mülkünün göz göre göre yağmalandığını gören hangi Filistinli çiftçi, esnaf, iş  adamı, üretimin, kalkınmanın, gelişmenin peşine düşebilir?” diye sordu.

Kulaklarını Filistinli kadınların, çocukların, erkeklerin çığlıklarına  kapatanlar, kendilerini daha huzurlu ve güvenli bir dünyada hissediyorlarsa,  ortada çok daha vahim bir durum olduğunu anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle  sürdürdü:

“Vicdanların nasır tuttuğu bir dünya daha güvenli değil, sadece daha  acınacak durumda demektir. Allah’a şükür, bir kısmını bugün burada ağırladığımız  gibi, mahşeri vicdanın temsilcileri ortaya çıkıyor da umutlarımızı  koruyabilmemizi sağlıyor. Tıpkı bembeyaz karın içinden çıkmayı başarıp baharın  müjdecisi olarak bizleri selamlayan kardelen çiçekleri gibi, zulmün ortasından  birer vicdan ve adalet abidesi olarak yükselen bu insanlara müteşekkiriz. Her gün  hayatta kalma ve geleceğine sahip çıkma mücadelesi veren Filistinlilere destek  olan her birey, sadece kendisi saygıyı hak etmekle kalmıyor, aynı zamanda tüm  insanlığın da onurunu kurtarıyor. Bizim inancımız umutsuzluğu yasaklıyor.  İhtiyacımız olan sadece yalnız olmadığımızı hissetmektir. Nurların,  Benjaminlerin, Russelllerin sayısı arttıkça, Filistinli mazlumlarla birlikte  bizler de dünyada yalnız olmadığımızı görüyoruz. Hangi inançtan, coğrafyadan,  milletten, kültürden, dilden olursa olsun umudumuzu diri tutan ve yükselten  herkese buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.”

“Bugün de birileri tercihini kötülükten, haksızlıktan, yanlıştan  yana kullanıyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, barışın, insanoğlunun bu dünyada ilk var olduğu  günden beri aradığı, peşinden koştuğu, özlemini çektiği bir ideal olduğunu ifade  ederek, “Hele hele bizim dinimiz İslam, ‘silm’ yani bir barış dinidir. Bizler bir  barış dininin mensupları olarak Allah’a hamdediyoruz. Ona layık olmanın gayreti  içerisindeyiz ama ne yazık ki o barış dininin mensupları birbirini yiyor. Bu da  ayrıca bizim bir derdimiz. Tıpkı Habil’le Kabil’in hikayesi gibi. Güçsüzle  güçlünün değil, haklıyla haksızın, mazlumla zalimin hikayesi gibi. Çünkü Habil  aslında Kabil’den daha güçlüydü. Sadece Kabil, Habil’den daha hırslı, daha  vicdansız, daha fesattı. Bunlar kötü ama kabul etmeliyiz ki hepsi insana dair  hasletlerdir. Gerçek bu.” ifadelerini kullandı.

İyi ve kötü, doğru ve yanlış, hak ve batıl arasında seçim yapma  iradesinin, insanı diğer varlıklardan ayırarak mahlukatın en şereflisi yapan  temel fark olduğunu dile getiren Erdoğan, binlerce yıldır insanlık tarihinde  yaşanan savaşların, çatışmaların, haksızlıkların gerisinde hep bu iradenin  olduğunu aktardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bugün de birileri tercihini kötülükten, haksızlıktan, yanlıştan yana  kullanıyor. Bize düşen daima hakkın ve haklının yanında yer almaktır. Barışın  anahtarı işte burada yatıyor. Gözümüzün önündeki bu hakikate ulaşmak genellikle  öyle kolay olmuyor. Maalesef önce tüm olmazlar deneniyor, sonra da barış yoluna  gidiliyor. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını hatırlayın. Tek dertleri pastadan  daha çok pay almak isteyen muhterisler, dünyamızı yakıp yıkarken geride on  milyonlarca kurban bıraktılar.  Bugün de benzer hırslar özellikle de coğrafyamız  üzerinde oynanan oyunlarda kendini çok açık, net gösteriyor. Filistinlilerin 70  yıldır maruz kaldığı insanlık dışı saldırılar, Suriyelilerin, Iraklıların,  Yemenlilerin son yıllarda yaşadığı trajediler hep bu oyunların birer tezahürüdür.  Gerisinde insani hiçbir amacın olmadığı meydan okumalar, sadece bitip tükenmek  bilmeyen bir güç iştahıyla yapılıyor. İşte az önce Ruanda söylendi. Sadece Ruanda  mı? Cezayir’de, Fransızlar 5 milyon Müslüman’ı orada katlettiler. Libya’da aynı  Fransızlar orada da yine devasa bir katliam yaptılar. Dünyanın sesi çıktı mı?  Çıkmadı, yine sessiz kaldılar. Bu her zaman aynı oyun. Yarın da aynısı olacak hiç  endişeniz olmasın. Çünkü yapı bu, karakter bu, cibiliyet bu. Bunu değiştirmek  mümkün değil.”

“Biz biliyoruz ki yaptıklarımız, verdiklerimiz bizim için kayıp  değildir”

Bugün Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasına rağmen insani  yardımlarda geçen yılın rakamları itibarıyla muhtemelen ilk sırada yer aldığına  dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

“Halbuki bizim ne Amerika ile ne Batılı ülkelerle mukayese edilir bir  yanımız yok. Onlar bizim çok önümüzde ama buna rağmen biz farklıyız. Biz  biliyoruz ki yaptıklarımız, verdiklerimiz bizim için kayıp değildir, tam aksine o  bizim inancımızın gereği olarak olması gerekendir. Peki, ekonomik, siyasi ve  askeri güç geldiğinde birbirleriyle yarışan, bizim iki, beş, on katımız  büyüklüğündeki devletler niye insani yardım dendiğinde gerimize düşüyor dersiniz?  Çünkü tamamen bir vicdan, ahlak işi olan insani yardım para getirmez, petrol,  altın getirmez, siyasi güç getirmez. Bunlar nerede elmas, altın varsa, kendileri  için petrol varsa oradalar. İnsani yardım size sadece ve sadece en  yakınınızdakilerden başlayarak, diğer insanlara karşı sorumluluğunuzu yerine  getirmiş olmanın huzurunu verir. İşte biz bu huzuru duyuyoruz. Anlaşıldığı  kadarıyla böyle bir anlayışın, parası ve silahı çok olanlar nezdinde bir  karşılığı yok. Türkiye olarak biz Suriye ve Iraklı toplamda 4,5 milyon kişiyi  yıllarca ülkemizde misafir ederken, Avrupa devletleri bir ara ciddi paniğe  kapıldılar. Adeta bizden ‘Ne olur siz onları orada tutun, sakın kapıları açıp da  bırakmayın.’ bu denli korktular. Biz zulmedecekler diye bizdeki bu muhacirlere,  mültecilere kapıyı açıp da onları göndermedik. Tekrar onları kamplarımıza aldık.  Çünkü zulmedeceklerdi. İşte bazı komşu ülkelerde o yaptıkları zulmü gördük. Bu  mültecilerin kendi topraklarına yönelebilme ihtimali hepsinin de muvazenesini  bozdu. Bize gelip yardım istediler. Türkiye olarak biz zaten hiçbir karşılık  beklemeden bu kardeşlerimizle evimizi ve ekmeğimizi paylaşıyorduk. Çünkü biz  ensar olmaya taliptik. Çünkü biz sevgililer sevgilisi Peygamberimizi ağırlayan o  ensarı öğrenmiştik. Onları iyi biliyorduk ve muhacirlik bizim içindi, ensar o da  bizim içindi ve bunun gereğini yerine getirmek de bizim asli görevimizdi.”

31 MİLYAR DOLAR YARDIM

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de yaşayan  Suriyelilere şu ana kadar 31 milyar dolar yardımda bulunduklarını belirtti.

Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen Uluslararası Zeytindağı  Barış Ödülleri Töreni ve “Kudüs’ün Son Yüzyılı” belgeselinin galasında konuşan  Erdoğan, Türkiye’nin mülteciler konusunda yaptığı çalışmalara destek olmak üzere  Batı’nın 3 milyar avro ve ardından bir 3 milyar avro daha yardım sözü verdiğini  hatırlattı.

Avrupa’nın ayrıca AB tam üyelik müzakereleri çerçevesinde yapmaları  gereken ama sürekli geciktirdikleri serbest dolaşım hakkı ve fasılların aşılması  olmak üzere çeşitli konularda ilerleme taahhüdünde bulunduğunu belirten Erdoğan,  konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Biz ülkemizde hala 3,5 milyon Suriyeli kardeşimizi misafir etmeyi  sürdürüyoruz. En ufak bir tereddüdümüz yok, yardım gelse de gelmese de biz bunu  yapmaya devam edeceğiz. Şu ana kadar yaptığımız yardım, 31 milyar dolar oldu. Biz  bunu asli görevimiz telakki ediyoruz. Bereketi de geliyor. Avrolar gelse de  gelmese de bereketi var. Şu ana kadar verdikleri 1 milyar 850 milyon avro, söz 6  milyon avro. İşte Batı bu. Onun için Batı’yı iyi tanıyın, iyi bilin ve biz iyi  biliyoruz. İyi tanıdım 16 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaşamımda. Diğer  tüm ülkelerden ve kurumlardan gelen yardımlar ise BM’yi kastediyorum o da 550  milyon dolar. Bunlar bu. Buna karşılık aynı kesimler Suriye’de yaptıkları birkaç  saatlik operasyonda bilmem kaç yüz milyon dolarlık bomba kullanmış olmayı  böbürlenerek anlatıyorlar. Bu kadar silah kullanıyorsunuz.

5 bin tır silah oraya geliyor. 2 bin kargo uçağıyla silah geliyor.  Bunun bedeli ne? Bunlar kime karşı geliyor. Gelse gelse bunlar Türkiye’ye karşı  geliyor. Çünkü sınırda Türkiye var, başka birisi yok. 20 tane üs var sadece  ABD’nin. Bu üsler ne iş görür? Kime karşı? Bütün bunları sorduğumuz zaman ‘Biz  hepsinin seri numaralarını aldık, savaş bitince silahların hepsini alıp  gideceğiz.’ Kimi aldatıyorsunuz? Biz bunları Irak’ta gördük. Irak’ta siz hiçbir  silah almadınız. Biz daha sonra o silahların bir kısmını, PKK’nın elinden  topladık. Biz bunları biliyoruz. İnsanları öldürmek için gösterdikleri gayreti,  harcadıkları paranın onda birini insanları yaşatmak için kullansalar muhtemelen  bütün sorunlar çözülecek ama böyle bir dert yok.”

“Bizlere düşen mücadeleyi sürdürmek”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye olarak kim ne yaparsa  yapsın eldeki güç ve imkanları Filistin, Suriye, Afrikalılar başta olmak üzere  insanlığın yararı için kullanmayı sürdüreceklerini belirterek, “Rabb’imizin  emrine ve ecdadımızın bıraktığı mirasa uygun şekilde nerede bir mazlum varsa  yanında olmak için daha çok çalışacağız.” dedi.

Birey ve toplum olarak Filistin meselesi konusunda gösterilen duruşun,  insanlığa karşı sorumlulukların ne düzeyde yerine getirildiğinin ölçüsü olduğunu  dile getiren Erdoğan, “Davos’ta ‘one minute’ derken, sadece kendimizin değil,  milletimizin ve dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Filistin meselesine vicdani  bakış sahibi herkesin hissiyatını dile getirdik. Ne zaman ki insanlığın tamamı,  zalimlere ‘one minute’ deme noktasına gelirse, işte o zaman bu zulüm bitme  sürecine girmiş demektir.” diye konuştu.

Bir kez gerçekleştirdiği İsrail seyahatini anlatan Erdoğan, şunları  kaydetti:

“Filistin tarafına geçeceğiz, bize bayağı çile çektirdiler. Arabayı  aradılar, yarım saat, 45 dakika oyaladılar. Bırakıp dönmek mümkün değil, onu da  yapamıyorsun fakat ikili görüşmede enteresan bir şey anlattı Şaron. Söylediği  şuydu; ‘Hayatta en çok zevk aldığım şey, Filistinlileri öldürürken tank üstündeki  görevimdi.’ Düşünebiliyor musunuz, bu insanların karakteri, yapısı bu. Ne oldu  sonra? Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Onun için adil olacaksın, dürüst  olacaksın, zulmetmeyeceksin. Bizlere düşen inşallah o güne kadar mücadeleyi  sürdürmek, her platformda Filistinli kardeşlerimizin seslerini duyurmak,  yanlarında olmaktır.”

Erdoğan, şair Nizar Kabbani’nin “Kudüs” adlı şiirinin “Ey Kudüs, ey  hüzünler şehri / Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan / Kim durduracak düşmanları /  Üzerine çullanan, ey dinlerin incisi / Kim silecek kanları duvarlarından / Ey  Kudüs, ey şehrim / Ey Kudüs, ey sevgilim / Yarın, yarın çiçek açacak limon /  Sevinecek yeşil sümbüller ve zeytin / Gözler gülecek / Geri dönecek göçmen  güvercinler / Tertemiz yuvasına / Ve geri dönecek çocuklar oynamaya / Buluşacak  babalarla oğullar / Ey memleketim / Ey barış ve bereket şehri” dizelerini okudu.

Barış ve bereket şehri Kudüs ve Filistinliler için mücadele edenleri  tebrik eden Erdoğan, “Zeytindağı’ndan Kudüs’e baktığımızda huzuru ve barışı  göreceğimiz günleri Rabb’imden özellikle niyaz ediyorum.” dedi.

 

Yorumlar

  • (not be published)