Kardelen…
Cümlenin özü, sözün en makbulü bir nazende çiçeği lütfa değer kılmaktı gaye. Kendi Kutupyıldızı’ndan dile gelen sözcükler zinciriydi Aşk’ı…
“Karı delip göğe açtım beyaz sırrımı.” der kardelen. “Güneş’e bakmaya başım razı değil, Cemâl’i hissettiğim Mihr’ime edebimden, doğarken biraz seyreyledim O’nu. Şimdi ise keskin bakış eylemek yakar çehreyi. İlla edep gerek ki nûr kendiliğinden aksın ruhuma…”
“Soğuk gecelerin kandili gibi çiçeğimin yaprakları… Nâr eyleyen başım ile dimdik doğuyorum naifliğe. Tek başıma doğmadım ümidini kaybetmiş dünyaya. Benim ümidim bahara kavuşmak yaz ile yanmak idi. Yol göstericim kendi hakikatim oldu, OKU‘duğum deryam sırrım oldu.”
Bir kardelen okumadığı meşki dile döker miydi bunca zaman? Âlemin düzeninde hiçbir sapma görülmezken Nûr üflenmiş bir insanın kendinden sapması aşkı anlatmasına engeldir. Değil anlatmak gerçekten yaşadığını zannetmek arsız düşüncelere kapılıştır.
Soğuk bedenlerde -ruh özünde sıcakken- derin bir perde ile taş kesilmiştir hakikate. Göremedikleri, anlamsız bir zincir oluşturmuş akılların ekseninde. Hissiyatın zengin duyusunu kötü bir koku ile hapsetmişler bedenlere. Nice şeffaflığın aşikar edildiği Ân deminde nefessiz kalmak ölü bir toprağı andırır ve ekilmeyen toprak çürümeye mahkumdur adeta…
Fırtına kasıp kavursa da kar buz olup serse de örtüsünü, bir “Kardelen”in doğuşuna engel olur mu hiç?
Doğuşa gebe olana engel değildir hiçbir fırtına. Lâkin karanlık kuyularda ise doğuş imkansızdır.
Kur’an-ı Kerim’in ilk kelâmı, “İKRA” yani “OKU”dur. Hakiki mânâyı doğuracak olan ilahi bir emirdir. Bir mânâyı kesb etme düşünce ile var olacaktır. Kalbe indirilen mânâ idraki oluşturacaktır. O yüzdendir ki ilk okunması gereken insanın kendi hakikatidir. Kur’an sadece okunmanın aksine, okunup an-la-şı-lan bir lütfu keremdir. İnsan kendi idraki doğrultusunda Kur’an’i Yaşam potansiyeline erebilmelidir. İşte o zaman OKU emriyle ruh kardelen misali dile gelecektir.
Kur’an da “Yaşayan Bir Kur’an’ın” dile gelişidir.
İslâm’ın gereği sanılır mı ki şekilden ibaret? Nice sapkın şekilde kalmış, düşünce ve gönülden bihaber, okumayı sindiremez göğsüne. Lâkin ahkâm kesip durur tazecik beyinlere. Ne okuduğunu bilmedi ki Kur’an’ı okusun… İslâm mütevaziliğin mekânıdır. İçteki yezidlere, firavunlara yer vermek Muhammedî anlayışı, Asr-ı Saadet zamanını hiçe saymaktır. Ân hakikatinden yoksun, nevi şahsına münhasır bir dengesizliği sindirmek ise islâm ehline yakışır değildir.
Sadık olduğu kör anlayışların gömüldüğü bir kara kuyuda mı olmak istersin? Yoksa kardelen misali naif bir doğuş ile taçlanmak mı?
Nazende bir çiçeğin beyazla örtülü mütevazi toprakta kendi Mihr’iyle keşfi, aynası olduysa Sen’in aynanı bulmaya ne dersin?
Amma velakin “Tevhid Kitabını İçeriden Oku”mak gerek…
Not: “Tevhid Kitabını İçeriden Oku” kelamı Sühendan Erdin’e aittir.