AKDAĞ ÇOCUK İSTİSMARINDA ÖNGÖRÜLEN CEZAYI AÇIKLADI

Tarih Şubat 28, 2018, 3:47 pm
32 mins

Başbakan Yardımcısı Akdağ, çocuk istismarı ile ilgili, “Böyle kötü bir fiili işlemiş sonra da yavrumuzun hayatına kıymış birisi için doğrusu ağırlaştırılmış müebbet düşünüyoruz.” dedi.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. “Çocukların cinsel istismarının önlenmesine yönelik bir komisyon kuruldu. Bu komisyonda, Adalet Bakanlığının yanı sıra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Gençlik ve Spor Bakanı, Milli Eğitim Bakanı da var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Akdağ, bu tarz konular tartışılırken genelde yasa konusuna odaklanıldığını ancak yasaların dışında da yapılacak birçok uygulamanın bulunduğunu söyledi.

Akdağ, birkaç bakanın bir arada çalışmasının, bürokratlarla bir araya gelinmesinin ortak aklın oluşması sağladığını belirterek, “Bugün bakanlarımızla bir kere daha toplanacaktık yapılan çalışmaları değerlendirmek üzere, onu yarına erteledik. Çünkü ben bugün bu mevzuyla alakalı olarak MHP ve CHP gruplarını ziyaret edeceğim. Çünkü bu konunun, iktidarıyla, muhalefetiyle beraber ele alınması işimizi kolaylaştırır. Polemik konusu yapılabilecek bir konu değil, asla yapılmaması gereken bir konudur.” dedi.

“CİDDİ BİR EĞİTİM KAMPANYASI YAPILACAK”

Recep Akdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının istediği yeni personel olduğunu, bunların verilmesine gayret edeceklerini, eğitimleri hızlandırarak, 2018’de çok ciddi bir eğitim kampanyası yapacaklarını dile getirdi.

Öncelikle eğitici eğitimlerinin, rehber öğretmen ve sınıf öğretmenlerinin eğitimlerinin önemli olduğunu vurgulayan Akdağ, bu konuda ısrarcı bir yaklaşım sergileyeceklerini ve çok sayıda kişinin eğitilmesi için gayret göstereceklerini bildirdi.

Akdağ, bu konuda rasyonel bir biçimde farkındalığın yaratılması için basından da yararlanacaklarını ifade etti.

“ÇOCUKLAR PANİĞE SEVK EDİLMEMELİ”

Bu konunun topluma anlatılmasının önemine işaret eden Akdağ, “Biraz hassas bir konu. Hem farkındalığı artıracaksınız riski azaltmak üzere ama çocukları paniğe sevk etmeyeceksiniz.” diye konuştu.

Sağlık Bakanlığında 2010 yılından itibaren kurduğu Çocuk İzleme Merkezleri (ÇİM) olduğunu hatırlatan Akdağ, bir şekilde mağdur olmuş çocuğun daha fazla mağdur edilmemesi için karakol karakol, mahkeme mahkeme dolaştırılmaması gerektiğini belirtti.

Çocuğun karakola, hususi odalar olsa bile adliyeye gitmemesi gerektiğini belirten Akdağ, bunun temini için çalışacaklarını dile getirdi.

Akdağ, gizlilik meselesinin de önemine değinerek, şunları kaydetti:

“Basınımızdan, muhalefetimizden, tüm sivil toplum örgütlerinden gerekli desteği almamız çok önemli. Cezaları artırdık, çok ağır cezalar veriyoruz ama çocuğu ve ailesini koruyamadık, ifşa oldular. İstediğiniz cezayı verin, o çocuğun hayatı mahvolup gider. Damgalanıyor, ondan sonraki hayatı kendisi için bir kabus. Her aşamasında hayatının bir kabus. Dolayısıyla işin hemen ilk dakikalarından başlayarak, bu çocukların, yavrularımızın ve ailelerinin ifşa edilmemesi için gerekli tedbirleri almamız lazım.”

“CEZALARIN ARTIRILMASINDA MUTABIK KALDIK”

Başından itibaren dikkat sırasıyla gidilmesi ve çocuğun ifşa edilmemesi gerektiğini belirten Akdağ, “Cezaları, nitelikli istismar dediğimiz, işin en ağır şekli noktalarında artırmak üzere hemen hemen mutabık kaldık. Bu kararı biz vermeyeceğiz. Neticesinde bu kararı, Bakanlar Kurulumuz tartışacak. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız nihai kararı verecekler. Biz onlara hazırlık yapıyoruz.” diye konuştu.

“MAĞDUR HAKLARINA İLİŞKİN DE BİR KANUN TASARISI HAZIRLANDI”

Bir kanun tasarısı olacağını ifade eden Akdağ, Adalet Bakanlığı’nın mağdur haklarına ilişkin de bir kanun tasarısının hazırlandığını, bu tasarıyla birlikte getirilebileceğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Böyle bir fiili işlemiş, sonra da yavrumuzun hayatına kıymış birisi için müebbet, ağırlaştırılmış müebbet düşünüyoruz. Bu meselenin bizim vicdanımızı, toplum vicdanını bir taraftan tatmin ederken, hukukçular açısından da belli bir sıralamaya tabi tutulduğu bir gerçek. Bunun ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Nitelikli bir istismar, peşinden de eğer hayatına kıymış ise ikisinin cezasının ayrıştırılması lazım. Aksi takdirde cezalar aynı olursa hukukçular şundan endişe ediyorlar. Bence bunda haklılıkları olabilir, böyle bir nitelikli istismarın peşine cezalar aynı olursa gizlemek amacıyla diğerini de yapabilir.”

“BU RİSKİN AZALTILMASI İÇİN UYGULANAN BİR TEDBİRDİR”

Hukukçularla tartıştıkça konunun çok kolay olmadığını gördüklerini anlatan Akdağ, failin cinsel isteğinin baskılanması konusunun da konuşulduğunu hatırlattı. Buna bir ceza tedbiri olarak bakılmaması gerektiğini belirten Akdağ, “Bu riskin azaltılması için uygulanan bir tedbirdir. Zaten cezayı hapsederek yerine getiriyoruz. Ama bu kişilerin daha sonra hayatlarında aynı fiili tekrarlama risklerinin büyük olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu isteğin, o kişi toplum içine çıktığında azaltılması neticede bir tedbir. Bu tedbiri de muhtemelen uygulamaya koyacağız. Bunlar üzerinde mutabık kaldık.” açıklamasında bulundu.

BASINIMIZIN DA BU HUSUSTA HASSAS OLACAĞINA EMİNİM”

Batılı ülkelerin önemli bir kısmında ortaya çıkan, yargıya intikal eden vakalar itibarıyla Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar yüksek vakalar olduğunu ifade eden Akdağ, “Basınla ilgili hususlarda, genellikle kural koymak ve o kuralı uygulamak zorunda hissediyoruz kendimizi. Halbuki bir çok batılı, demokratik ülkede basın bu hususta kendi üstüne düşen hiçbir kural olmasa da zaten yapıyor. Bir otokontrolü var.” dedi.

Basın ile bu konuyu konuşacaklarını bildiren Akdağ, “Basınımızın da bu hususta hassas olacağına eminim. Eğitimler de yapmak lazım. Muhabirlerden, sayfa editörlerine kadar eğitimler yapmamız gerekiyor.” diye konuştu.

“ÇOCUĞUN BULUNDUĞU HER YERDE RİSK VAR”

“Batı’da ensest ilişkinin yüksek olduğunu” belirten Akdağ, “Bunların ilacı, cezayla olmuyor. Türkiye’de, ahlaki duruşun artırılması lazım. Konunun başlangıcında muhalefette farklı sesler çıktı ama görüştükçe, diyaloğumuzu kuvvetlendirdikçe onların da artık böyle konuşmadığını hissediyorum.” ifadelerini kullandı.

Bir Kur’an kursunda böyle bir şey olduğunda bütün Kur’an kurslarının suçlandığını hatırlatan Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben de bir çocuk hekimiyim. Bu hususlar, uzmanlık alanım. Çocuğun bulunduğu her yerde risk var. Bir bale okulunda da, anaokulunda da, ilkokulda da, Kur’an kursunda da bu risk var. Bu riskin olmadığı yer yok. O zaman biz, burada farklı yerlerde bu farklı şekilde oluşuyor diye gereksiz bir tartışmanın içine girmek yerine, çocuk neredeyse, orada çocuğu korumaya odaklanmalıyız.”

“YARGIYI VE YARGIÇLARI DA YARGILAMAMAK LAZIM”

Yargının işinin çok zor olduğunu vurgulayan Akdağ, “Yargıcın önüne bir şey geldiğinde delil yetersizliği varsa çok sıkıntı içerisine düşüyor. Yüksek bir ceza vereceksiniz, vermezseniz, ne sizin ne toplumun vicdanı bunu kabul ediyor. Verseniz, kesin deliller yoksa bu nasıl olacak. Yargıyı ve yargıçları da yargılamamak lazım.” dedi.

Kanunla ilgili değişiklikleri 10 gün içerisinde TBMM’ne getireceklerini belirten Akdağ, bu konunun kanuni tarafının epeyce çalışıldığını söyledi.

Bakanlarla önce genel politikayı konuştuklarını anlatan Akdağ, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın Müsteşarının başkanlığında bir teknik çalışma heyeti oluşturduk. Şunu istedik bakanlarımızdan, bu teknik çalışma heyetindeki her bir kişi, hiyerarşik seviyesi ne olursa olsun doğrudan Bakanımızla irtibatlı olacak. Bu arkadaşların yaptığı çalışmaları, biz sık aralıklarla biraya gelip göreceğiz.” diye konuştu.

“ÖZGÜN BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜYORUZ”

Çocuk istismarına karşı alınacak tedbirler konusunda özgün bir çalışma yürüttüklerini anlatan Akdağ, bu konuda herhangi bir ülkeyi model almadıklarını söyledi.

Her ülkenin kendi kültürünün, şartlarının ve kendi çevresinin olduğunu ifade eden Akdağ, “Cezalarla ilgili olarak İngiltere’de 12 yaş altındaki çocuklara müebbet hapis verildiğini biliyoruz. Çok yüksek bir ceza ve yapılabiliyor. Tartışmalarda ‘Bu kadar yüksek ceza olur mu?’ diyenlere verilebilecek cevaplarımız var. Birçok ülkenin bu işle ilgili raporlarına ya da strateji belgelerine baktık, bakmaya da devam edeceğiz. Kendi çevremize, insanımıza, kültürümüze uygun bir çözüm oluşturmak zorundayız.” diye konuştu.

Akdağ, uygun stratejiler oluşturup, bunlara uygun eylem planları yapıp, gerektiğinde de politikalarına yenilikleri ekleyeceklerini vurguladı.

“Ben bir çalışma yaptım bitti.” demenin imkansız olduğunu dile getiren Akdağ, değişen şartlara uygun olarak değişen, dinamik, esnek bir modelle ilerlemeleri gerektiğine işaret etti.

“Cezalar dışında hangi önleyici ve koruyucu önlemler uygulanacak. Bunlar belirlendi mi?” sorusu üzerine Akdağ, öncelikle eğitimin ve farkındalığın artırılması gerektiğine dikkati çekti.

Akdağ, “Bu çocukları nihai olarak eğiteceğiniz gruplar, öğretmenler, sağlık çalışanları, çocukların sportif faaliyetleriyle ilgilenen kişiler, polisler, yargıçlar, savcılar… Onların bu konularda ilave bir farklılığa ve eğitime sahip olmaları lazım.” dedi.

“AİLELERİN EĞİTİMİ GERÇEKTEN ÇOK ÖNEMLİ”

Recep Akdağ, “Müfredata eklemeler yapılacak mı? İlkokulda bir ders olarak görebilir miyiz?” sorusuna, şu cevabı verdi:

“Aslında modüller var. Bir dersin içine bunlar özel bir ders olarak değil de bazı derslerin içine modüller şeklinde konuldu. Şu anda eğitimin biraz yaklaşımı bu şekilde. Onlar bir daha gözden geçiriliyor, geçirilecek. Gerekirse biraz daha kuvvetlendirilecek. Ailelerin de eğitimi gerçekten çok önemli bu noktada. Şimdi genelde ailelerimiz, toplum mukabil meseleleri kapatmaya çalışıyor. Ailelerin haklı olduğu bir taraf var. İfşa edilme riskinden dolayı kapatıyorlar. Yoksa hangi aile çocuğuna böyle bir şey yapıldığı zaman buna razı olabilir.

Bu gizlilik tedbirlerine çocuk izleme merkezlerinde olduğu kadar hassasiyetle her aşamasında riayet edebilirsek, o zaman aileler bunu daha rahat ifade ederler. Damgalanmaktan korkulduğu için özellikle aile içi ilişkiler açısından bunlar saklanma eğiliminde. Dünyanın her yerinde böyle. Ortaya çıkan, dava edilen vakalar aslında toplam vakaların sadece bir bölümü. Ne kadar bölümü? Bunu biliyoruz şu anda. Onun için araştırma yapacağız. Başka ne yapacaksınız? Araştırma yaparak veri oluşturacağız. Doğru veri oluşturulması lazım. Diyelim ki bir üniversite, bir çalışmacı grubu, bir sivil toplum örgütü küçük bir grup üzerine gidip bir çalışma yapıyor. Belli bir sonuca ulaşıyor. Bunu bütün Türkiye’ye teşmil etmeye çalışıyor. Çok yanlış. Oradan öyle bir sonuç çıkaramazsınız.”

Akdağ, polisin yanı sıra Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının da bu vakalara dair veri topladığını ama bu verilen ortak bir şekilde yeterince kullanılmadığını vurgulayarak, “Bu verilerin ortak kullanılacağı ama altını çizerek ifade ediyorum, kişinin mahremiyetinin de azami derecede korunacağı yeni bir veri seti çalışıyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu ve diğer kurumlar şu anda bir veri sözlüğü ve veri seti üzerinde de çalışıyorlar.” ifadelerini kulandı.

“YARGIÇLARIMIZA GÜVENMEMİZ LAZIM”

Basının da hiçbir zaman kötü niyetle hareket etmediğini bildiren Akdağ, basının büyük çoğunlukla hassasiyeti ortaya çıkardığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, basın mensubunun da editörünün de bunu olabildiğince topluma anlatmaya ve toplumu bu meseleye karşı bir reaksiyon göstermeye çağırdığının altını çizerek, şöyle devam etti:

“Bakın bir yargıç diyelim ki yargıladı, bir kişiyi serbest bıraktı. Çok büyük bir baskı oluşuyor. Yargıçlarımıza güvenmemiz lazım. Yargıcın elinde delil yoksa ve onu orada tutarsa, belki daha yanlış bir şey yapabilir. Biz, savcı aynı zamanda hakim aynı zamanda gardiyan rolüne bürünemeyiz, bürünmemeliyiz. Hassasiyeti yüksek tutalım. Söylediğimiz gibi aslında toplumda farkındalığın artırılması ve bu meselenin sahiplenilmesi konusunda basının çok olumlu katkısı var. Peşinen kabul etmek durumdayız ama ısrarla benim söylediğim şu, bunu yaparken öbür tarafta bireyi ve ailesini ömür boyu hasar alacak durumu da getirmeliyiz. Basın kötü niyetli değil. Basının da bu işi bir biçimde nasıl götüreceğini fark etmesi, öğrenmesi ve uygulamalarını geliştirmesi gerekiyor.”

Yapılan çalışmanın Meclis’ten oy birliğiyle geçmesi gibi bir arayış içerisinde olup olmadıkları yönündeki soruya Akdağ, “Elbette oy birliğiyle geçmesi arayışı içindeyiz, zaten bu diyaloğu onun için kuruyoruz. Esneklik dediğimiz konu da bir husustan taviz vermek anlamında değil, en doğruyu bulmak anlamında elbette esnek olmalısınız.” karşılığını verdi.

Akdağ, gerek muhalefet gerekse diğer konuyla ilgili paydaşlarla bu görüşmeleri süreç içerisinde götüreceklerini bildirerek, “Umut ediyorum ki bir ortak anlayışla oy birliğiyle yasaları geçiririz. Diğer uygulanacak hususları da büyük ölçüde mutabakatla inşallah yürürlüğe koyarız.” dedi.

“İnsanı öldüren bir şeye nasıl ‘keyif verici madde’ denir?”

Bağımlılık ve uyuşturucuyla ilgili haberler verilirken “altın vuruş” ya da “keyif verici” maddeler gibi ifadeler kullanıldığını aktaran Recep Akdağ, “O kadar yanlış ki. Keyif verici madde diyorsun, insanı öldüren, hayatını mahveden bir şeye nasıl keyif verici madde denir? ‘Altın vuruş’ derken çok keyif aldığı bir şeyi falan anlayabilir çocuk. Kaldı ki bu ölüme götüren bir şey. Dolasıyla bu noktalarda gerçekten hassas olmak lazım.” değerlendirmesinde bulundu.

SALİH MÜSLÜM’ÜN ÇEKYA’DA SERBEST BIRAKILMASI 

Terör örgütü PYD/PKK’nın eski eş başkanı Salih Müslüm’ün Çekya’da gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılması kararını değerlendiren Akdağ, Çekya hükümetinin mahkeme kararı ve öncesince enteresan açıklamalarının olduğunu, “Yine de biz gerekirse iade ederiz.” gibi ifadelerinin bulunduğunu aktardı.

“Samimi davranmıyorlar.” diyen Akdağ, “Terör konusunda Avrupa topluluğu bir bütün olarak sınıfta kalmıştır. Arada sırada nadiren sağ duyulu sesler çıkıyor. Avrupa’da meydana gelen en ufak bir terör olayında bütün Avrupa’yı, dünyayı ayağa kaldıran Avrupalı hükümetler, iş Türkiye’ye gelince çok farklı davranıyorlar. Korkunç bir standart var.” ifadesini kullandı.

Akdağ, Türkiye’nin sınırlarının hemen yanında bir terör örgütünün varlığının çok aşikar olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

“Bir kaç gün önce yine ABD’de belli hususlar ortaya çıktı. Orada yazanlar, çizenler, Amerikan yönetimiyle ilişkisi olan insanlar şunu söylüyor; ‘PYD/YPG’nin PKK’nın bir kolu olduğu, sadece isminin değiştirildiği, prensiplerinin, gayelerinin aynı olduğu aşikar.’ Ama göz göre göre yok sayma durumu var. Biz, bunu Türkiye olarak kabul edemeyiz. Çekya’nın da yaptığı budur. Burada PYD/YPG’nin liderliğini yapmış bir terörist başı var. O zaman bunu vereceksin. Bu, terör suçlusu. Bunu Türkiye’ye vermek gerekir. Bu husustaki hukuki süreci ısrarla takip edeceğiz. Çekya’dan ve diğer ülkelerden de buna benzer suçluların iadesini talep ettiğimiz zaman uluslararası hukuka ve kendileriyle anlaşmamıza uygun biçimde bize iadelerini bekliyoruz. Aksi, çifte standart olur, aksi samimiyetsizlik olur.”

Akdağ, Zeytin Dalı Harekatı’nın bir sonraki aşamasında Suriye’den Türkiye’ye bir göç dalgasının oluşup oluşmayacağına ilişkin soruya cevap verirken de amaçlarının Türkiye’ye gelen ve burada kendilerine kucak açılan Suriyelilerin bir an önce ülkelerine dönmeleri olduğunu ifade etti.

AK PARTİ-MHP İTTİFAKI

“Seçimden önce yapılacak bir AK Parti-MHP ittifakının seçim sonrası hükümet kurma noktasında nasıl bir yansıması olur?” sorusu üzerine Akdağ, sistemin tamamen değiştiğini, eskisi gibi bir koalisyon hükümetinin olmayacağını söyledi.

Bir cumhurbaşkanının seçileceğini ve o cumhurbaşkanın bir hükümet kuracağını belirten Akdağ, “Geçmiş dönem alışkanlıklarıyla bir koalisyon hükümeti olabilir” diye düşünmemek gerektiğini ifade etti.

Bu sistemin zaten bunun için değiştiğine işaret eden Akdağ, şöyle devam etti:

“Daha istikrarlı, koalisyonlardan kurtulacağımız bir sistem. Sistem tamamen Meclisi ayıran, güçlü bir Meclis, öteki taraftan da icrayı ayıran, güçlü bir icra şekline dönüşmüş oluyor. Meclis içerisinde kanunları yaparken mutlaka o ittifakın yansımaları olacaktır. Çünkü bu ittifakın bir anlamı var. Bu ittifak konjonktürel yani günün şartlarıyla oluşturulan bir ittifak değil. Bu, milli bir ittifak. Gerçekten Türkiye’nin milli ihtiyaçları olduğu için ortaya konmuş bir ittifak. Burada MHP’nin ve onun Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tutumu takdire şayan. Elbette AK Parti olarak Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız ile memleketin ali menfaatlerini önde tutuyoruz. İttifak böyle bir ittifaktır.”

Artık “Ben varım” dediği için Türkiye’nin üstüne bu kadar gelindiğini belirten Akdağ, “Türkiye yıllarca birtakım güçlerin boyunduruğundan kendisini kurtaramamış, zevahirde kurtarmış olsa da genellikle o baskıların etkisinde yoluna devam etmiş bir ülkeydi. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti, ‘Bir dakika, ben bu baskıların hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bağımsız bir ülkeyim, hür bir toplumum. Kendi gücüm var, bölgede kendi haklarım var. Kendi insanımın huzurunu, güvenliğini sağlama hakkım var. Ben sizin buradaki çıkarlarınıza bakarak kendi halkım hakkında karar vermem.’ diyor. Böyle olunca da Türkiye’nin üzerine çok geliniyor.” ifadesini kullandı.

“CHP BU İŞE ÇOK KARŞI ÇIKTI”

Akdağ, Türkiye terörün sırtını tamamen yere getirince, nefesini kesince hemen sınır ötesinde adeta terör ordusu kurulma teşebbüsü oluştuğuna dikkati çekerek, onun için şimdi Afrin’e girildiğini daha önce de Fırat Kalkanı Harekatı’nın yapıldığını anımsattı.

Böyle bir zamanda MHP ile AK Parti’nin bir araya gelişi ve BBP’nin “Ben de bu birlikteliğe destek veririm” demesini milli bir duruş olarak değerlendiren Akdağ, bunu Saadet Partisinden de beklediklerini söyledi.

Saadet Partisi yöneticilerinin şu andaki tutumunun farklı olduğunu belirten Akdağ, şunları kaydetti:

“Ama ben bu partiye oy veren vatandaşımızın da kahir ekseriyetinin bu birlikteliğin yanında duracağından eminim. CHP bu işe çok karşı çıktı. Biraz sert cümlelerle de karşı çıktıkları oluyor. Onlar da ittifak yapsınlar. Bu ittifaklar kapalı kapılar ardında yapılmasın, artık her şey şeffaf olsun, milletimiz de bunu görsün, ona göre kararını versin. CHP, HDP ile bir ittifak yapmak istiyorsa işte buyursun, imkan ortaya koyuyoruz yapsın. Hiç kimseyi hiç bir yere itmiyoruz aslında. Ama ‘İttifak olmaz’ diyen CHP aslında 16 Nisan’da 14 ayrı grubu bir araya toplayarak bir cephe oluşturdu. ‘Çatı’ denilen şey bir ittifaktı. Ama vatandaşın bütün bu yapılanları aleni bir şekilde görmeye hakkı var. Oy vermeye gittiğinde kim kiminle birlikte hareket ediyor ya da etmiyor, bunu görmesi lazım. Bu ittifak mecburi bir şey değil. İsterseniz yaparsınız, istemezseniz yapmazsınız.”

“BÜTÜN MESELE MİLLETİN İRADESİDİR”

“Seçimlere ittifak kurmadan girecek partiler yeni düzenlemeden nasıl etkilenecek? Ayrıca muhalefetin mühürsüz oy pusulalarının geçersiz sayılmaması yönünde görüşü var. Düzenlemede, seçmen iradesinin sandığa yansıması için nasıl bir yol izlenecek? AK Parti, MHP ve BBP ittifakının karşısında bir CHP ve HDP bloku kurabilir mi?” sorusu üzerine Akdağ, blok kurulmasının söz konusu partilerin bileceği bir iş olduğunu vurguladı.

Akdağ, ittifak yapmayan partilerin yeni düzenlemeden nasıl etkileneceğine yönelik, “Bütün mesele milletin iradesidir. Siz ittifak yapmazsınız en yüksek oyu alırsınız, yaparsınız oyunuz yükselir, düşer. Bu, milletin iradesiyle alakalı bir husus.” ifadesini kullandı.

“CHP, HDP İLE BİRÇOK YERDE DE İTTİFAK HALİNDE HAREKET EDİYOR” 

Başbakan Yardımcısı Akdağ, AK Parti’nin 2002’deki seçimlerde yeni kurulmuş, toplum tarafından yeterince tanınmayan bir parti olmasına karşın iktidar olduğuna, DSP’nin de bir önceki seçimde yüzde 20’ye yakın oy alırken, bir sonraki seçimde yüzde 1,5’e düştüğüne dikkati çekerek, her zaman vatandaşın iradesinin esas olduğunu dile getirdi.

Akdağ, şöyle devam etti:

“Milletin iradesinden CHP de korkmamalıdır, HDP de korkmamalıdır. Eğer CHP, HDP ile bir ittifak yapacaksa, ülkenin geleceği hususundaki düşünceleri birbirine yakınsa yaparlar, kendilerinin bileceği bir iş, ona biz bir yorum yapamayız. Ama şunu da söyleyeyim; CHP, HDP ile birçok yerde de ittifak halinde hareket ediyor. Onu da kabul etmemiz lazım. Meclis’te de bunu yapıyorlar, birçok yerde şu anda yapıyorlar.”

“SİYASET YOLUYLA TOPLUMU DEĞİŞTİREMEZSİNİZ” 

Türkiye’de belli çevrelerin toplum mühendisliğiyle toplumu değiştirmeye uğraştığını, 28 Şubat gibi süreçlerin de böyle olaylar olduğunu belirten Akdağ, siyasetin tek amacının toplumun gösterdiği yönde konsolide olmak, milletin, toplumun arzuladığını gerçekleştirmek olması gerektiğini vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, “Siz siyaset yoluyla toplumu değiştiremezsiniz. Evet, politikalarınız toplumda bazı değişikliklere yol açabilir, eğitim politikalarınız vesaire ama ‘Ben bir parti kurayım, iktidar olayım, zorla, kanun zoruyla şöyle giyineceksin böyle oturacaksın, kalkacaksın, şunu yemeyeceksin, bunu içmeyeceksin diye toplumu dönüştüreyim.’ Böyle bir şey olamaz.” açıklamasını yaptı.

 

Yorumlar

  • (not be published)