KILIÇDAROĞLU: ESAD’LA TEMASA GEÇMELİ

Tarih Şubat 06, 2018, 3:15 pm
17 mins

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Suriye’de gerçek anlamda söz sahibi olmak istiyorsa Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la temasa geçmesi gerektiğini ifade etti.

Hafta sonu gerçekleşen CHP 36. Olağan Kurultayı’nda yeniden CHP Genel Başkanlığı’na seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:

Hiçbir partide olmayan, en küçük ilçeden en büyük ile kadar her aşamada seçimle gelmiş, kurultayda da genel başkanları seçimle seçilmiş bir parti, demokrasi anlayışını Türkiye tarihine yeniden yazdık. Bazen şu eleştiriler geliyor, PM’ye şu kadar başvuru olur mu diye? 488 arkadaşımız başvurmuş. Bu güzel bir şey. Bunun önü açıksa hiçbir sorunumuz yok.

“CHP’Yİ YÖNETENLER ATAMAYLA DEĞİL, SEÇİMLE İŞ BAŞINA GELİR”

CHP’yi yönetenler atama ile değil, seçim ile iş başına gelirler. Dolayısıyla CHP’yi diğer partilerle de karıştırmamak gerekiyor. Bugün için bu olağanüstü şartlarda biz bir demokrasi şöleni gerçekleştirdik.

36. Kurultay’da Türkiye’nin 5 temel sorununu gündeme getirdim. Bu sorunlardan birisi vardı, terör. Ama 4 temel sorun ağırlığını koruyor. Bu sorunların ısrarla gündemde tutulması lazım. Türkiye’nin egemen güçlerin sözleri ile dış politika oluşturması asla kabul edilemez. Cumhuriyeti egemen güçlerin isteği üzerine kurmadık. Acıyla, kanla, gözyaşıyla kurduk.

“SURİYE’NİN SAHİBİ BELLİ”

Kurultayda bir gıda zehirlenmesi de yaşandı. Ben o akşam arkadaşlarımı ziyarete gittim. Bir genç geldi yanıma, dedi ki; “Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hayranıyım. Bizim askerlerimiz Afrin’de El Bab’da şehit oluyor, 3.5 milyon Suriyeli var, onlar neden gitmiyorlar? Sen bunu neden dillendirmiyorsun? Suriyeliler birinci sınıf vatandaş” dedi. Ben bunları dillendirdim, senin hayran olduğun Recep Tayyip Erdoğan saldırdı dedim.

Suriye’de gerçek anlamda söz sahibi olmak istiyorsak, olaylar sonlandıktan sonra gerçek anlamda aktör olmak istiyorsak, Esad’la temasa geçmeli. Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz de onlar da savunuyorlar. Kiminle sağlayacağız. Suriye’nin sahibi belli.

İleride önüne diz çökmeden bugünden arkadaşlarını görevlendir, gitsinler, temasa geçsinler. Bu hem bizim hem Suriye’nin çıkarına hizmet eder. Irak merkezi hükümeti bizim muhatabımız değil diyordun, sonra önünde diz çöktün.

KILIÇDAROĞLU’NDAN ERDOĞAN’A YANIT

Erdoğan’ın “Ey Bay Kemal, şimdi kongre yapıyorsun. PYD, YPG terör örgütü müdür, yiğitsen açıkla, PKK terör örgütü müdür yiğitsen açıkla” şeklindeki sözlerine cevap verdi. Kılıçdaroğlu, “50 sefer söyledim, bir defa daha söyleyeyim. Meydanlarda, gazetelerde söyledim. Bunlar terör örgütüdür. Ben söyledim. Peki sen gerçekten yiğit misin değil misin? Sen de yiğitsen karşıma çıkarsın Recep Bey, karşıma çıkarsın. Oturmuşsun ahkam kesiyorsun. Gelsene karşıma ya. Sen reissin, diktatörsün, dikta yönetiminin bütün uygulamalarını yapıyorsun. Ama bu garip Kemal’in karşısına çıkmaya cesaret edemiyorsun. Niçin? Benim tankım yok, topum yok, valim yok, benim Allah’ım var Allah’ım. Çıkacaksın karşıma” dedi.

“ORTADOĞU BATAKLIĞINA SAPLANAN BİR TÜRKİYE VAR”

Birisi dış politikadır. Yalnızlaştı Türkiye. Cumhuriyet tarihinde ilk kez uluslararası arenada bu kadar yalnızlaşan bir Türkiye var. Ortadoğu bataklığına saplanan bir Türkiye var. Üzülerek ifade edeyim, dış politikada yaşanan bütün olumsuzluklar iç politikaya da yansıyor. Ve bizi asıl üzen, egemen güçlerin söylemi üzerine dış politika oluşturan, vazgeçtiği zaman da “aldatıldık” diye itiraf eden bir yönetim tarafından yönetilmesidir. Türkiye’nin egemen güçlerin sözleriyle dış politika oluşturması asla kabul edilemez. Bu bizim cumhuriyet tarihimize ihanettir.

Kurultay’da biliyorsunuz bir gıda zehirlenmesi de yaşandı. Ben hastanede partili arkadaşlarımı ziyarete gittim. Bu arada diğer hastalar da vardı, onlarla da konuştuk. Bir genç geldi yanıma. Dedi ki “Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hayranıyım ama size bir şey söyleyeceğim” Söyle kardeşim biz dinleriz dedik. “Bizim askerlerimiz Afrin’de şehit oluyor, 3,5 milyon Suriyeli var onlar niye gitmiyorlar mücadele etmiyorlar. Sen niye bunu dillendirmiyorsun” Ayrıca dedi, bu Suriyeliler dedi, ben ikinci sınıf vatandaşım. Onlar birinci sınıf. Onlara her türlü imkan sağlanıyor, bizlere imkan sağlanmıyor. Sen niye dile getirmiyorsun sayın genel başkan” dedi.

“NE OLDU? ÖNÜNDE DİZ ÇÖKTÜN”

Ben bunları söyledim, senin hayran olduğun Erdoğan bana saldırdı. Söyledim yine söylüyorum. Suriye’de barışın temelini atmak istiyorsan, söz sahibi olmak istiyorsan, olaylar sonlandıktan sonra Türkiye gerçek anlamda aktör olmak istiyorsa Esad ile temasa geçmeli. Çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz de savunuyoruz, onlar da savunuyorlar. Peki kiminle sağlayacağız? Rusya ile mi, Amerika ile mi, İran’la mı? Sen düne kadar Irak Merkezi yönetimi için de aynı lafları ediyordun. “Irak Merkezi yönetimi bizim muhatabımız değildir” diyordun. Ne oldu? Önünde diz çöktün.

Her 100 aileden 80’i çocuğunun Türkiye’de değil yurt dışında okumasını istiyor. Niçin? İflas eden bir eğitim sistemi benim çocuğuma gelecek hazırlayamaz diyor. Kendi çocuklarını denek olarak kullanan bir ülke haline geldik. Bu eğitim politikası böyle devam ederse, Türkiye bilgi çağını kaçırmış olur. Tıpkı sanayide treni kaçırmış olur. Bilgi çağı o kadar hızlı değişiyor ki, insan oğlu tekerleği 3 milyon yılda keşfediyor. Şu anda her saniyede birden fazla buluş var. Siz eğitim sistemini bilgi çağına uygun organize etmezseniz, çocuğun sorgulama yeteneğini güçlendirmezseniz bu treni kaçırırsınız. Birilerinin ürettiği katma değeri yüksek ürünleri kullanan bir Türkiye olur. Oysa biz katma değeri yüksek ürünleri biz üretmeliyiz.

Öğretmen memnun değil, öğrenci memnun değil, aile memnun değil. Kim memnun? Bana bir Allah’ın kulu desin ki “şu gerekçeyle çok memnunum.” Hiçbir sistem, hiçbir kişi, aklı başında olan hiçbir kişi bu eğitim sisteminden memnun değil.

“REİS KİMİN REİSİ?”

Bir işveren, bu sabah bana bir mail atmış. Şöyle diyor “Yanımda 35 işçi çalıştırıyorum. Bu ay zam ayı, bütün çalışanlarımla görüşmelerimi bire bir yaptım. Asgari ücretle maaş verdiklerimle hemen hepsi küçücük artışlar için sesleri titreyerek ricacı oldular. İnanın 20-30 lira fazla artış için mahcup talepleri oldu. Aralarında AK Parti’ye oy verdiklerini bildiklerime sizin reisiniz işçinin reisi değil diyorum. OHAL var demokrasi yok. Savaş var hukuk yok. Dilerim ilk grup konuşmanızda ve her tekrarında ücretlerin artacağını anlatsanız. Reis işçinin reisi değil, emeklinin reisi değil, esnafın reisi değil. Reis kimin reisi?”

Ben ona cevap vereyim. Reis tefecilerin reisi, kimin reisi olacak. Halkın reisi değil ki. Milyarlarca doları, faizi kim ödüyor? Bunlar ödüyor. İşçiye gelince para yok. Emekliye gelince para yok, esnafa gelince para yok. Tefeciye gelince milyar dolarlar var.

“AYM ÜYELERİ NİYE ORADA DURUYOR?”

Demokraside ciddi kayıplarımız var. Örnek mi? Yüzde 49,5 oy alan bir Başbakan ve bir partinin genel başkanını düşünün. Çağırıyorlar gel buraya diyorlar, elinden dilekçeyi alıyorlar kapının önüne koyuyorlar. Halkın seçtiği belediye başkanları… İstifa edeceksin diyor, etmem diyor. Aileye çocuğa şantaj uyguluyorlar istifa etmek zorunda kalıyor. Barış bildirisi imzaladı diye üniversite hocalarını kapının önüne koydular. Buna da demokrasi diyorlar. SSK’ya şerh düştüler, özel sektörde bile çalışamazsın diye. Yani sivil ölüme terk ettiler. OHAL nedeniyle Anayasa Mahkemesi kararları bile uygulanmıyor. AYM üyeleri niye orada duruyor? Siz mahkeme değilsiniz ki, alttaki mahkeme saraya güven veren mahkeme mahkemedir. Halkın mahkemesi değilsin kardeşim, halkın mahkemesi değilsen ya o kararı uygulatırsın ya da istifa edersin. Bu kadar basit.

“İFLAS EDEN BİR YARGI DÜZENİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Türk milleti adına karar veriyormuş… E karar verdin, alttaki adam da dedi ki “Hadi canım sen kim oluyorsun? Bir tek kişiye itaat ederim o da Reis’tir” diyor. Sen misin güçlü ben miyim güçlü diyor. Anayasa Mahkemesi ağzında bir fermuar sesini dahi çıkaramıyor. AİHM’e dahi gidemiyorlar kararları uygulanmıyor diye. Hangi AYM, hangi YSK? İflas eden bir yargı düzeniyle karşı karşıyayız.

Binali beyin de söylediklerinin hepsi hikaye. Başbakan ne başbakanı? Bir kişi karar veriyor herkes o kararları uyguluyor.

Bugün TTB üyeleri serbest bırakıldı. “Savaş doğada ve insanda tahribat yaratan bir halk sağlığı sorunudur” demişlerdi. Sabaha karşı baskınlar düzenlendi vesaire… Ben 12 Eylül döneminden yine TTB ile ilgili bir olayı aktarmak isterim. Askeri darbe döneminde 517 idam kararı verildi. Bunun 50’si infaz edildi. TTB Merkez Konseyi idama karşı bildiri yayınladı. “İdam doğru değildir” diye. Ve TTB bu bildiriyi yayınladı ve aynı zamanda dönemin cumhurbaşkanına, başbakanına ve TBMM üyeleri bu bildiriyi gönderdi. 1985’te savcı soruşturma açtı. Üyeler gözaltına alındılar ve davalar açıldı. Nusret Fişek mahkemede şunu söylüyor. “Biz değil bir sanığın harpte bir düşman askerinin yaşaması için uğraşırız” diyor. Biz doktoruz, hasta gelecek biz tedavi edeceğiz. Siz bu davaları niye açtınız? 1985’te sıkı yönetim mahkemesinde bunların hepsi beraat etti. Ama haklı çıktılar, idam kaldırıldı.

Eğer idam olsaydı, Ergenekon Balyoz davalarında idamına karar verilen pek çok paşa öğrenci pek çoğu asılmıştı. Hepsi suçsuz çıktı.

Bilgi Üniversitesi güzel bir araştırma yapmış. Toplumda kutuplaşmayı bütün boyutlarıyla anlatan güzel bir araştırma. Toplum olağanüstü gergin bir ortamda. Aşırı kutuplaşmış bir ortamda. Ülkesini seven bizler, halkımıza huzur vaat etmeliyiz. Bir arada yaşamanın ne kadar değerli olduğunu anlatmalıyız. Araştırma sonuçları, farklı düşüncedeki insanların çocuklarının bile yan yana gelmesine engel olma noktasında. Bunun vebali çok ağırdır. Huzurlu bir Türkiye’den gerginliğin yaşandığı bir Türkiye’ye ulaştık.

“BİZ KUVA-Yİ MİLLİYECİYİZ, YAPACAĞIZ BUNU”

Kurultay’ı yaptık doğru. Kurultay’ın bana yüklediği ağır bir sorumluluk var. Türkiye’nin beş temel sorununu anlatırken en güçlü iradeye de CHP’nin kaynaklık yaptığını biliyorum. Elbette kendi aramızda tartışacağız. Ama bu beş temel sorunu çözme konusunda sadece benim değil, partililerin değil ülkesini düşünen her vatandaşın sorumluluğu var. Bu konuda ne gerekiyorsa yapacağım. Ama bunu yaparken bütün CHP’lilerin yanımda olmasını istiyorum. Bütün CHP’lilerin ortak ses çıkartmasını istiyorum. Ayrışma lüksümüz yok, bir sivil darbeye karşı mücadele ediyoruz. Her türlü baskı gelecektir üstümüze. Hiçbir endişem yok, ama ne söyledim? Demokrasiyi savunmak, dikta yönetimlerinde kolay değildir. diktatörlerle mücadele etmek kolay değildir. ama biz bunu yapacağız. Niçin? Çünkü biz Kuvay-i Milliyeciyiz, yapacağız bunu.

“BUNLAR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR. BEN SÖYLEDİM”

Genelde kısır tartışmalara girmem, doğru da bulmam. Herkes düşüncesini söyler, oturur konuşulur vesaire. Ama Erdoğan bir türlü dilini kontrol edemiyor. Geçen Bitlis’te konuşmuş. “Ey Bay Kemal” diyor. Buyur Recep bey… “Şimdi kongre yapıyorsun. PYD YPG terör örgütü müdür? Yiğitsen açıkla.” Lafa bak. E peki açıklayacağım. Vallahi de billahi de ben yiğidim. Anadolu’nun yiğidiyim. Anadolu’nun efesiyim. Hiç endişem yok. Açıklayacağım şimdi. 50 sefer söyledim, bir defa daha söyleyeyim. Meydanlarda, gazetelerde söyledim. Bunlar terör örgütüdür. Ben söyledim.

Yorumlar

  • (not be published)